Bu gün Çanakkale Deniz Zaferinin yıl dönümü. Uğruna türküler ağıtlar söylenen kahramanlık destanının Milli hafızamızda tazelendiği günlerden biri.
Çanakkale deyince gözümde yaşlı bir kralın kuzeyi tutması için veliahdını güneyi tutması içinde daha silik şehzadesini görevlendirmesini hayal ederim. Gerçekten de Marmara Denizini kral olarak kabul edip, en gözde en iyi yetişmiş veliaht şehzadesini kuzeye göndermiş ve adını İstanbul koymuştur. İstanbul Boğazına tabiatın bütün güzellikleri verilmiş, tarihin her sürecinde bütün insanlığın gözü İstanbul’da olmuştur. Oysa ki daha silik ve arka planda kalan güneydeki şehzadeye ise Çanakkale denmiştir. Çanakkale, gözden ırak ise de İstanbul Boğazından daha az ehemmiyette hiç olmamıştır.
Savaşın ne olduğunu bugünlerde Rusya Ukrayna savaşıyla iliklerimize kadar hissederken, ölü ve yaralı sayısı ile ilgili verilen rakamlarla esasen Çanakkale Savaşlarında aziz Milletimizin yaşadığının ne olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Dile kolay bir rivayete göre ikiyüzelli bin şehidimiz var. Bu gün savaşın yaşandığı yere gidip de verdiğimiz şehit sayılı düşünülünce insan yer basmaya kıyamıyor acaba bir şehidin mezarına mı basıyorum diye…
İttihatçıların Birinci Dünya Savaşına girme konusundaki istekli hali olmasa savaştan uzak kalma imkânımız olur muydu sorusu, esasen öteden beri tartışma konusudur. Lakin tarihin faraziyeler üzerine kurgusunu doğru bulmam. Dolayısıyla yaşananlarda devlet adamlarının kusuru bir tarafa tarihi gerçeklik nedir onu bulmaya çalışmak daha doğru bir yaklaşım olur diye düşünüyorum.
İtilaf Devletlerinin, Türkleri savaş dışına itmek ve Almanya karşısında büyük bir çıkmaza giren Rusya’ya boğazlardan geçerek yardım etmek amacıyla söz konusu harekâtı başlattıkları söylenebilir. Bu gün Rusya’nın harekattan birkaç gün sonra Kiev’i alacağını düşünenler, o günlerde de İtilaf Devletleri donanmalarının birkaç gün içinde İstanbul’u işgal edeceğini düşünüp, payitahtımızda resepsiyon hazırlıklarına girişmişlerdi. Oysa savaş er meydanıdır ve başladığında kimin bileğinin daha güçlü olduğu sonuçta belli olur.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Vatan evlatları birçok cephede savaştı, aziz bildiği Vatan topraklarını kanlarıyla suladılar. Bendenizin büyük dedesi Sarıkamış Harekâtı sırasında Sarıkamış önlerinde meydana gelen muharebe sırasında göğsüne aldığı şarapnel parçasıyla şehit düşmüştür. Dedem gibi birçok Vatan evladı o dönemin Osmanlı coğrafyasında bir mezar taşları bile olmadan aziz Vatan toprağına bedenlerini teslim ettiler.
Birinci Dünya Savaşı sonunda devletimiz mağlubiyete uğramasına rağmen kahramanlık destanlarıyla doludur. Örneğin ayrı ve uzun bir yazının konusu olabilecek Medine Müdafii Fahrettin Paşa’dan bahsedilebilir. Biz ceza hukukçuları kanuni bir tabir olarak sanıkların savunmalarını yapan avukat meslektaşlarımıza “müdafii” deriz. Müdafii kavramını da her gün onlarca kez kullanırız. Ancak meslektaşlarım beni bağışlasınlar ama hiçbir dostumuza Medine savunmasını yapan Çöl Kaplanı Fahrettin Paşaya yakıştığı kadar “müdafii” sıfatı yakışmaz.
Çanakkale hüzünlü bir türküsüdür. Biraz sonra ölüme gideceğini düşünen Türk Askerinin Aynalı Çarşının önünde dünya güzelliğini görüp, belki bir daha hiç görmeyeceği dünyaya baktıktan sonra anasından helallik ister gibi düşmana karşı gittiği dünyaya haykırmasıdır.
Çanakkale mahşerin kurulduğu yerdir. Vatan şairi İstiklal Marşımızın söz yazarı, o marşla bizlere hiçbir zaman korkmamamızı telkin eden, Mehmet Akif Ersoy’un anlatımıyla insan uzuvlarının gökten sağanak sağanak yağdığı bir kıyamet günüdür.
Çanakkale iki merminin havada çarpıştığı yerdir. Dönemin en güçlü devletlerinin Mehmetçiğin üzerine ölüm yağdırdığı yerdir.
Ve Çanakkale düveli muazzamanın hayallerinin hüsrana uğradığı Mehmetçiğin şanlı direnişinin “Çanakkale Geçilmez” sözünün bütün dünyaya haykırıldığı yerdir.
Savaşın sonuçları, savaşa dair çok şey söylenebilir. Büyük Gazinin, daha önce katıldığı savaşlar ve kahramanlıklar göz ardı edilmemekle birlikte tarih sahnesine çıktığı yerdir.
Anafartalar Kahramanı Yarbay Mustafa Kemal deyince zihnimde, Anafartalar kelimesiyle fırtına kelimesi arasındaki ses benzerliğinden olsa gerek, Gazi Paşa için “Fırtına Komutan” demek geçer. Öyle bir fırtına komutan ki mahiyetine ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum deme cesaretini gösteren, bu cesaretin yanında eratını bu emirle sorgulamadan ucunda muhtemel ölümün olduğunu bile bile zaferlere koşturan bir komutandır.
Çanakkale Savaşlarında binlerce şehit verdik, birçoğunun ocağı söndü kim bilir. Ocağı yananların ise şuan milyonlarca torunu olsa gerek. Ve o ocağı sönenler bizler bu gün yaşayalım diye kanlarını topraklara akıtıp Vatanımızı korudular.
Ruhları şad olsun.
Baki Selam…
Necip Topuz
YORUMLAR