Sevgili okurlarım,
Bu haftaki köşemde farklı bir paylaşım yapmayı uygun gördüm. Aslına bakarsanız yöre halkımı haberdar etmek, çocuklarla ilgilenen annelere, öğretmenlere, ablalara yeni bir yöntemle ilgili bilgi vermek için bu satırları paylaşmak amacım. Biliyorsunuz eşim bir akademisyen ve yaklaşık 2 yıldır evde hummalı bir şekilde kağıt katlama çalışmaları yapılıyor… Üstelik bu kutlamalara hikayeler yazılarak çocuklara farklı bir yöntemle, storigamiyle, kavram öğretimi, dil gelişimi, sosyal becerilerin desteklenmesi vb. bir çok kazanımın sağlanabileceği konuşuluyor. Bu konuda yazdığı kitabı da uzun bir sürecin ardından önceki gün Eğiten Kitap tarafından yayınlandı… Erken Çocukluk Eğitiminde Storigami: Origami ve Hikaye Kardeşliği… Sizinle paylaşacağım ve kendi kaleminden dökülen aşağıdaki kelimeler tamamen eşime ait… Özellikle içinde bulunduğumuz, çocukların, kadınların ihmal ve istismar edildiği, insanların insanlıktan çıktığı, anne-babaların evlatlarıyla ilişkilerinde ciddi sarsıntıların yaşandığı şu günlerde bir babanın evladında yaşayan anlamını, sevgiyi, saygıyı, hasreti, aslında gerçekte de olması gereken baba-evlat ilişkisini iliklerime kadar hissettiren bu paylaşım iki amaca hizmet ediyor bana göre… Hem yeni bir yöntemi okuyucularla tanıştırma hem de anne-babanın evlat yetiştirmede üstlendiği anlamı ve sorumluluğu tekrar tekrar vurgulama…
Hatırlıyor musun?
İlk hikayemi yazıp seninle paylaşmış, kağıdı katlarken ne kadar zorlanmıştım. Ekim ayının ortalarıydı. Yıl 2019. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ndeki görevime başlamak üzereydim ve Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde yapılacak uluslararası bir kongrede kabul alan origami eşliğinde hikaye anlatma konulu bildirim için çalışıyordum yerimden kalkmadan. Her bir kelimede, sana anlamlı gelmeyen her ifadede beni durdurup yorum yapmıştın. İlk hikaye yerini ikinciye, üçüncüye ve dahasına bırakırken; her katlamada farklı figürler yapıp çocuksu heyecanla yanına koşarken sevinçle, gururla, keyifle parlardı gözlerinin içi… Zaman geçip bu konuda yazmaya başladığım kitabımın eskizlerini gösterdiğimde ise gözlerinden süzülen yaşların her bir damlasında yerini alan sevgi ve mutluluk, daha büyük bir gurura eşlik etmişti…
Aradan çooook zaman geçti… Covid’e yakalanmamız, hastane ve karantina sürecimiz derken aynı hızda devam edemedi çalışmalarım biliyorsun… Sonra sen rahatsızlandın. Pankreatit dediler… Çok çabaladın biliyorum… Direndin, direndin… Ama olmadı… İlk ve son kez seni yoğun bakımda uyutulmuş halde olmana rağmen sesime tepki verir halde gördüğümde anladım vedalaşmak için direndiğini… Ertesi gün hikayelerimde ifade ettiğim uzak diyarların birine gitmiştin… Bizlere veda edişinin üstünden geçen 146. gündü bugün ve ilk kez elime aldım “Storigami” kitabımı. Sayfalarını çevirirken seni hayal ettim. Burada olsaydın oturduğun baba koltuğunda doğrulur, çeneni titreterek kitabı eline alır, arkadan öne doğru sayfalarını hızlıca çevirir ve “Şu gözlüğümü verir misin?” diyerek başlardın ayrıntılarıyla incelemeye… Bir süre geçtikten sonra da “Eline sağlık” derdin… Net… Ve yanındaki kutu mendilden bir tane çekip silerdin gözlerini… “Gözlerim bu aralar çok sulanıyor, mevsimsel” diye… Tam 146 gündür benim de gözlerim hep sulanıyor babam… Senin dediğin gibi… Mevsimsel… Yanısıra ÖZLEMSEL…
Kitabımın girişine rahmetli Mehmet Reşat SAVGA ile yani dedemle başlamıştım. Bilemezdim ki bu kadar zamansız gideceğini… Neyse zaten anlatacağım öyle çok şey var ki… Okuyanı bol olur da ikinci baskı yapılabilirse belki bu kez her akşam işten dönerken babasından 9 sakız isteyen kızın hikayesiyle başlarım. Ne dersin?
Işıklarda uyu babam. Kıymetlin, oğlunun ve kızının başının tacı…
YORUMLAR