-Kendi kaynaklarımızı bitirdiğimiz için son yıllarda önce Gürcistan kaynaklarını bitirdik, şimdide Abhazya kıyılarında sıkışıp kalan hamsi ve istavrit stoklarını tüketme derdindeyiz…
-Hamsinin Karadeniz ekosistemindeki ekolojik önemi oldukça yüksek olup besin zincirindeki eksikliği telafi edilemezdir. Hamsinin doğadaki miktarında azalış olduğunda diğer balık türleri ve yunuslar olumsuz etkilenir…
-Nesli tehdit altındaki türleri ihtiva eden, kırmızı listede yer alan Mersin morinası (Huso huso) ve köpek balığın (Squalus acanthias) stokları da Karadeniz bölgesinde tükenmek üzeredir…
Bolluk ve bereketin simgesi olan Karadeniz, özellikle yarım asırdan buyana kara bahtıyla baş başa kalmış durumda… Tarih boyunca insanoğluna o kadar cömert davranan Karadeniz, ne yazık ki insanoğludan kaynaklı bilinçsiz avcılık ve kirlilikle birlikte iklim değişikliğiyle de tehlike altında…
Ülkemiz su ürünlerinin üretiminin yaklaşık %70’i Karadeniz’den sağlanmaktadır. Bu üretimden yaklaşık %90’nını hamsi balıkçılığından elde edilmektedir. Hamsi hem tonaj olarak fazla avlanmakta hem de üreme boyuna ulaşmamış boydaki stokları da avlanmaktadır. Bu oranlarında sadece istatistiklere giren verilerden elde edildiğini düşünürsek hamsi üretiminin daha yüksek olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Buradan da anlaşılacağı üzere Karadeniz ekosisteminin verimini ve sağlığını hamsi üzerinden konuşursak yanlış olmaz. Küçük cüsseli, kısa ömürlü ve doğadaki olumsuzluklardan anında etkilenen bu nadide canlı, Karadeniz’de yaşayan diğer ekonomik balık türlerinin de besinini oluşturmaktadır…
Hamsinin Karadeniz ekosistemindeki ekolojik önemi oldukça yüksek olup besin zincirindeki eksikliği telafi edilemezdir. Hamsinin doğadaki miktarında azalış olduğunda diğer balık türleri ve yunuslar olumsuz etkilenir. Buna en iyi örnek mezgit balığını verebiliriz. Karadeniz’de yaşayan mezgitlerin, kış ve bahar dönemine denk gelen 6-7 ay boyunca sadece hamsi ile beslendikleri belirlenmiştir. İşin daha da ilginç ve vahim yönü ise hamsinin bulunmadığı dönemlerde ağırlıklı olarak kendi türünün küçük bireyleriyle beslenmeleri… Elde edilen bu bilgiler son 20 yıldır soframızda iri cüsseli mezgitleri neden göremediğimizi açıklıyor…
Alanında uzman ve Karadeniz’i çok iyi bilen, özellikle balık türleriyle ilgili yıllardır çalışmalar yapan İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Öğretim Üyesi, Balıkçılık Temel Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Semih ENGİN, Hamsi popülasyonlarının aşırı sömürülmesi mezgitlerin yeterli beslenememesi besin yokluğu ya da azlığı yaşayan mezgit popülasyonlarının da yaşamlarını devam ettirme güdüsüyle kanibalizm denilen kendi türünün bireylerini tüketmesi şeklinde özetliyor...
Karadeniz ekosistemin temel direği olan hamsinin yokluğu ya da azlığı mezgit, izmarit ve kalkan balığı gibi yerel türleri direk etkilediği gibi beslenme göçü yapan lüfer ve palamutu da olumsuz etkilemektedir. Yeterli hamsi bulamayan bu üst düzey avcı balıklar diğer yerel stoklarla beslenmektedir. Ayrıca nesli tehdit altındaki türleri ihtiva eden kırmızı listede yer alan Mersin Morinası (Huso huso) ve köpek balığı da ( Squalus acnthias) stokları da Karadeniz’de tükenmek üzere olduğuna da dikkat çeken Prof. Dr. ENGİN, Aşırı av baskısı hem doğrudan ve dolaylı olarak Karadeniz ekosistemini çöküş noktasına getirmiştir. Birçok balık türünün Karadeniz popülasyonları tükenmiştir, buna en iyi örnek sanırım Orkinos olacaktır.ifadesini kullanarak, Karadeniz’in balık popülasyonu hakkında şu görüşlere yer verdi;
Kendi kaynaklarımızı bitirdiğimiz için son yıllarda önce Gürcistan kaynaklarını bitirdik, şimdide Abhazya kıyılarında sıkışıp kalan hamsi ve istavrit stoklarını tüketme derdindeyiz. Aslında balıkçılığı gelişmiş bu ülkelerin kıyıları, doğanı tekrar toparlayabilmesi için birer rezerv alanıydılar. Değinmeden geçilmeyecek türlerden biride Pasifik kefalidir (Rus Kefali). Bu havzanın doğal türü olmasına karşın Karadeniz’in bereketini atmış türünden birdir. Bu türde sadece Mayıs ve Haziran aylarında ülkemiz kıyılarına üreme göçü yapmaktadır. Bu esnada büyük sürüler halinde ülkemiz kıyılarına doğudan batıya doğru hareket izlemektedir. 20 yıl öncesine kadar dağılımını Eğe Denizi’ne kadar uzanabilen bu türün son 5-6 yıldır Sinop kıyılarına kadar ulaşmadığı belirlenmiştir. Kıyıya çok birçok göç yolu izlediği bu tür Hopa’dan başlayan ve devam eden yoğun av baskısı nedeniyle üreme şansı bulunmamaktadır. Halbuki bilinçli ve planlı olarak avcılık yapılmış olsa Pasifik Kefali özelliklede küçük kıyı balıkçısının yüzünü güldürmeye devam edecektir.
Aşırı avcılığın neden olduğu olumsuzlukları gözlemleyebilmemize rağmen, sayısal (tonaj) olarak bu aşırılığı ifade edememekteyiz. Hangi türeden ne kadar avlayabiliriz ya da avlayamayız bunu bilimsel olarak söylemek şu an için mümkün değildir. Nedeni ise av verilerini oluşturan istatistiklerin sağlıklı ve doğru tutulmamasıdır. Bu sorunun birçok nedeni vardır, ancak sürdürebilir sağlıklı bir avcılık yönetimi için olmazsa olmazdır.
Katkılarından dolayı Prof. Dr.Semih ENGIN hocamıza ve sevgili genç meslektaşım Haber53 imtiyaz sahibi, fotoğraf sanatçısı Ali Kemal ATİK kardeşim’e sonsuz teşekkürler...
YORUMLAR