* Tuna ve diğer akarsulardan gelen çöp ve endüstriyel atıklar,
* Petrol başta olmak üzere deniz taşımacılığı kaynaklı atıklar,
* Şehir kaynaklı kanalizasyon atıkları, ışık ve gürültü,
* Tarımsal faaliyetlerden gelen pestisitler ve zirai ilaçlar,
* Çok depolama alanları,
* Karayolu taşımacılığından kaynaklanan gürültü ve ışık,
* Liman ve barınaklar,
* Atmosferde taşınan diğer maddeler…
- Şu anda yaşayan 168 balık türünün 38’i tehlike altında, ayrıca omurgasız canlılardan 130 tür de tehlike sınırında. Özellikle hamsi balıkçılığın iyileşme sürecine girdiğini söylenmesine rağmen, bu sürecin devam edeceği konusunda da şüpheler mevcuttur.
Son yıllarda özellikle petrol taşımacılığından kaynaklanan kirlilik, dikkat çeken önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır… Karadeniz’de kirlikten bahsedildiği zaman, ana kaynağın başında Tuna Nehri olmak üzere, petrol taşımacılığı gelmektedir…
Bunlarla birlikte biyoçeşitlilik ve balıkçılık üzerine etki eden diğer önemli faktör ise iklim değişikliğidir. İklim değişikliğinin akla gelen ilk etkisi yaşam alanları değişikliği için göç eden balık türleri olmaktadır. Son dönemlerde Kızıldeniz orjinli balıkların Akdeniz hatta Batı Karadeniz bölgesinde görülmesi iklim değişikliği ile ilişkilendirilmektedir. Prof. Dr. Semih ENGİN, iklim değişikliği nedeniyle Doğu Karadeniz bölgesinde deniz suyu sıcaklığındaki artışı son yarım yüzyılda 1 derece civarında, sadece kış aylarında ise son 25 yılda bu artışın daha fazla olduğuna dikkat çekerek, Karadeniz’deki kirliliğin başta balık türleri üzerindeki etkisi ve diğer olumsuzluklarla ilgili görüşlerine yer veriyor…
Denizdeki kirliliğe neden olan her türlü unsur, besin zincirinde bozulma, kırılma ve kopmalara neden olarak balık stoklarının üreme başta olmak üzere büyümesini de engeller. Karadeniz balıkçılığı Hamsi ve İstavrit başta olmak üzere küçük cüsseli balık avcılığı ile özdeşleşmiştir. Bu balıklar denizin farklı bölgelerinde üremekte ve beslenmek için farklı alanlara uzun mesafeli göçler gerçekleştirmektedir. Özellikle Hamsi tüm Karadeniz’de yumurtlamaktadır, ancak ana üreme alanı Kuzeybatı Karadeniz’dir. Yumurtadan çıkan bireyler, sonbaharda Romanya ve Bulgaristan kıyılarını izleyerek Doğu Karadeniz kıyılarına beslenme göçü yapar. Doğu Avrupa’nın atıklarını taşıyan Tuna Nehri’nin deşarj alanı göç yolu üzerindedir. Ayrıca deniz dibinde biriken materyal üzerinde yapılan çalışmalarda da yüksek oranda zirai mücadelelerde kullanılan maddelere rastlanmaktadır. Bu da Karadeniz kirliliğine büyük yük demektir. Bu nedenle Karadeniz’i kirlilikten korumak için Karadeniz ülkeleri anlaşmış ve Bükreş Anlaşması’nı imzalamışlardır. Karadeniz’de kirliliğin önüne bu anlaşmanın geçip geçmeyeceğini zaman gösterecektir.
Günümüzde denizlerimizde özellikle Karadeniz’de hamsi, palamut, istavrit, lüfer ve mezgit balıkçılıkları tezgâhları süslemekte, son yıllarda ise etkisiz olduğu söylenen olta balıkçılığı bile özellikle yerel mezgit stoklarını olumsuz yönde etkilemeye devam etmektedir…
Söz konusu olan kirlilik, iklim değişikliği, biyoçeşitliliğin etkilenmesi ve artan av baskısı ile yıllardan beri söylene gelen durum ortaya çıkmıştır. Dip balıkları yoğun bir şekilde avlanılmıştır ve avlanmaya devam edilmektedir. Bugün restoran ve balıkçı hallerinde hemen hemen 15 cm üzerinde mezgit görememekteyiz. Şu anda yaşayan 168 balık türünün 38’i tehlike altında, ayrıca omurgasız canlılardan 130 tür de tehlike sınırında. Özellikle hamsi balıkçılığın iyileşme sürecine girdiğini söylenmesine rağmen, bu sürecin devam edeceği konusunda da şüpheler mevcuttur.
Karadeniz’in büyük balıkları azalmış ve daha çok balıkçılık küçük balıklar üzerinde yapıla gelmektedir…
Katkılarından dolayı Prof. Dr. Semih ENGİN hocamıza ve Yapımcı Ali Kemal ATİK’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum…
YORUMLAR