Siyasi tarihimizde geçen hafta bir ilk yaşandı.Yaşanan olay toplumun her kesiminde etkisini gösterdi.Üzülenler,sevinenler,şaşıranlar olduğu kadar olayın şoku atlatıldıktan sonra da yeni hesaplar yapılmaya başlandı.Hemen her olayda olduğu gibi olaylara “sonuç odaklı” bakışımız burada da kendini gösterdi.Halbuki “sebep-sonuç “ ilişkisini çözemeden hedefin ne olduğunu da anlamak mümkün ol(a)maz.
Binlerce yıllık tarihimizde başkan-lider sistemi ile yönetilirken,PARLAMENTER sisteme 1923 de Cumhuriyetimizin kuruluşu ile geçiş yaptık.Cumhuriyetimizin ilk yılları resmi olarak PARLAMENTER olsa da fiili olarak BAŞKANLIK ile yönetiliyordu.Tek parti,milletvekili adaylarını seçen tek lider ve partili Cumhurbaşkanı.Çok partili hayata geçiş ile de devam eden partili Cumhurbaşkanı sistemi 1960 lı yıllara kadar devam etti.1960’dan sonra SENATOLU PARLAMENTER sistem ile yetkileri çok olan asker kökenli Cumhurbaşkanı modeli vardı. Kuvay-ı Milli yenin Galip Hocası rahmetli Celal Bayar’ı saymazsak ilk sivil Cumhurbaşkanımız rahmetli Turgut Özal idi.
1960 Anayasası başta olmak üzere hala yürürlükte olan 12 Eylül Anayasası, “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır....” der.Anayasa, T.B.M.M ce seçilecek Cumhurbaşkanına önemli bir misyon çizmiştir.Milli iradenin tecellisi olacak hükumetleri kontrol etmek gerektiğinde fren vazifesi yapmak.Ve misyonu gerçekleştirirken de hiç bir sorumluluğu olmayacak(tam da Kenan Evren kafası).
T.B.M.M de Cumhurbaşkanı seçimleri ilk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ten 2007 deki son seçimlere kadar hep sorunlu olmuştur.2007 deki seçimleri hatırlarsak Cumhurbaşkanlığı seçimleri rejim meselesi olarak görüldü.27 Nisan e-muhtırası yaşandı.T.B.M.M sinin siyasi aritmetiği AK PARTİ li bir cumhurbaşkanın olacağını garantilediği için Sn.Sabih Kanadoğlu tarafından 367 garabeti üretildi.Meclisteki muhalefet partileri günü kurtarmak için bu öneriye balıklama atladı.Anayasa mahkemesi de onay verince 367 garabeti Sn.Abdullah Gül’ün seçilmesini engelledi.367 garabeti ile milli iradenin önünün kesilmesi günü kurtaran bir çözüm olmuştu.
Siyaset çözüm üretmek demektir.Çözüm makamı da millet olduğu için 21 Ekim 2007 de yapılan referandum Cumhurbaşkanının seçiminin halk oyu ile yapılması %68 le kabul edildi.İşte o tarihte artık II.CUMHURİYET dönemi resmi olarak başlamış oldu.Ve 10 Ağustos 2014 de Sn.Cumhurbaşkanımızın seçilmesi ile de uygulamaya geçilmiş oldu.
Durum şu;
i-Olağanüstü yetkilerle donatılmış ,devletinde başı,orduların da başı,sorumluluğu olmayan ve de halk tarafından seçilmiş bir CUMHURBAŞKANI.
ii-Parlamenter sisteme göre halk tarafından seçilmiş T.B.M.M. den güvenoyu alan BAŞBAKAN ve onun hükumeti.
Buraya kadar izah etmeye çalıştığım husus isimlerden bağımsız olarak ülkemizin durumudur.
Bir örnekleme yapacak olursak;Ülkemizde kulüplerimiz BAŞKANLIK sistemine göre yönetilir.Kulüp üyelerinin seçimi ile gelen BAŞKAN takımı kendi onay verdiği TEKNİK DİREKTÖRE teslim eder.Teknik Direktör seçiminin kulüp üyeleri tarafından yapıldığını varsayalım.Üyelerce Seçilmiş kulüp BAŞKANI ve üyelerce seçilmiş TEKNİK DİREKTÖR.
Takımı kim oluşturacak,ulusal-uluslararası yarışlara katılıp katılınmayacağına kim karar verecek,ulusal-uluslararası hedefi kim belirleyecek....Hepsinde uyum olduğunu farz edelim.Takımı maça kim hazırlayacak ve hangi maçta hangi taktik ile oynatacak.Oyun esnasında oyuncu değişikliğine kim karar verecek gibi uzayan sorular ve sorunlar olacak.
Sonuç olarak 2007 de Cumhurbaşkanının halk oyu ile seçilmesi AK PARTİ nin planladığı ve hedeflediği bir şey değildi.O gün günü kurtarmaya çalışanlar geleceği hesap etmemiştir.2007 de İKİNCİ CUMHURİYET DÖNEMİ resmen ,10 Ağustos 2014 de de fiilen başlamıştır.Resmen ve fiilen gelinen duruma , yasalarımız uyumlu hale gelmedikçe sorun çok daha büyük olacak.
Şahsen Sn.Başbakanımızın görevi “bırakma zorunluluğu” hissetmesine üzüldüm.Keşke güçlü Cumhurbaşkanı ve güçlü Başbakan modeli çalışa bilseydi. Ancak bu durumun eşyanın tabiatına aykırı olduğu apacık.
Kişiler,AK PARTİ ve milli iradenin temsili açısından olayı bir sonraki makalemde değerlendirmek isterim.
YORUMLAR