YAŞLILIĞIN GETİRDİKLERİ
Reklam
BAYRAM ALİ KAVALCI

BAYRAM ALİ KAVALCI

YAŞLILIĞIN GETİRDİKLERİ

11 Mart 2019 - 20:09

İnsan kaç yaşında yaşlanır ya da insan artık yaşlandığını ne zaman hisseder? Belli bir yaştan sonra herkesin kendi kendine soracağı sorulardan biridir bu. Ancak bu soruya net bir cevap vermek mümkün değil. Çünkü yetmiş yaşında olup da hala işlerinin başında olan insanlar olduğu gibi, daha altmış yaşında dünyadan el etek çekenler de yok değil çevremizde. Ancak yaşlılık gelmeden önce emareleri belirir. Nasıl mı?

‘’İnsan, gençken bugünü yaşar. Geçmişe, anılara takılmaz. Daha yapacağı çok şey, tadacağı çok lezzet, gideceği çok yer, yazacağı çok kitap vardır. Sonra bir gün bilinen lezzetleri, gidilen yerleri, yazılmış kitapları konuşmaya başlarsınız. Yaşlandınız demektir. Ne yapalım! Kural böyle…’’

Evet, yaşlılık usul usul yaklaşır ve bir gün yaşlılık gerçeğiyle yüz yüze geldiğimizde, işte o zaman yaşlandığımızı anlarız. Ünlü filozof Eflatun, ‘’Tek başına gelmediği için yaşlılıktan korkun!’’ diyerek yaşlılıkla gelen değişimlere dikkat çekmiştir.

Yaşlılık dönemi, bir takım güzelliklerinin yanı sıra, beraberinde sıkıntılar ve meşakkatler de getirir. Bundan dolayı kimilerince kabullenilmesi oldukça zor bir dönemdir. Bu sebeple pek çok kişi bu dönemi içine kapanarak, toplumdan uzaklaşarak büyük bir karamsarlık içerisinde geçirir. Artık bir işe yaramadıklarını, insanlarına kendilerine işe yaramaz, düşkün, kocamış gözüyle baktıklarını düşünürler ve kendilerini yalnızlığa mahkum ederler. Kimileri de hastalanarak ve şikâyet ederek karşılar yaşlılığı. İster ki, herkes hep etrafında olsun, kendisiyle ilgilensin. Bu ilgi isteğinden dolayı ya hep hastadırlar ya da her an hastalanacaklardır. Yaşlılığı insan hayatı için doğal bir süreç olarak görenler için ise durum daha kolaydır. İyimser bir yaklaşımla yaşlılığı kabul edenler, hayatlarının bu son dönemlerini rahat ve huzurlu bir şekilde geçirirler.

Emeklilik insanın hayatındaki dönem noktalarında gizlidir. Bu aynı zaman da yukarda sorduğumuz yaşlılık ne zaman başlar sorusunun cevaplarından biridir. İnsanın sahip olduğu durumun ve gücün kaybı anlamına da gelir emeklilik. Çünkü insanlar emeklilikle beraber hem işlerini hem de sosyal çevrelerini kaybederler. Artık çevrelerinde ne sözlerini dinleyen ne de kendilerine ihtiyaç duyan birileri vardır. Daha önce görüşleri alınan, danışılan kimselerken şimdi ne arayanları ne de soranları vardır. İşte tüm bunlar beraberinde eksiklik ve yetersizlik duygusunu getirmekte ve hayata karşı onları daha dayanaksız kılmaktadır.

Yaşlılar bir yerde geçmişle beraber yaşarlar. Her yaşadıkları olayı geçmişle mukayese ederek anlamlandırmaya çalışırlar. Yeni olan her şey onları korkutur ve ürkütür. Bu sebeple geçmişlerine daha sıkı bir şekilde sarılırlar. Sürekleri anılarını yad eder ve geçmişe özlem duyarlar. Bu durum genç nesillerle aralarındaki mesafenin gitgide açılmasına ve onları anlamada ve iletişim kurmada zorluklar yaşamalarına sebep olur. Ne tam geçmişten kopabilmişler ne de günümüze ayak uydurabilmişlerdir.

Ömrün sonbaharında her gün bir yaprak düşer dalından. Çevrelerinde olanlar birer birer terk-i diyar ederler. Eşlerini, dostlarını, arkadaşlarını teker teker sonsuzluk diyarına yolcu ederken, içlerini bir boşluk sarar. Ne yapsalar dolduramazlar, nice yılları beraber geçirdikleri hayat arkadaşlarının, can yoldaşlarının ve dostlarının yerini.

Yaşlılık çağı kişinin ölüme en çok yaklaştığı dönemdir. Yaşlı kişi ölüm gerçeği üzerinde daha fazla düşünmeye başlar. Artık hayatın sınırlı olduğunu, ölümün kaçınılmaz olarak kendini beklediğini idrak eder. Ölüme

yaklaşmanın şuurunda olan bir ihtiyarı rahatlatan tek şey, sağlam bir hayat felsefesidir. Ölümü bir son, bir yok oluş olarak gören yaşlı bir insanı teselli etmenin imkanı yoktur. Bu noktada mutlu bir ihtiyar ancak ölümü bir terhis tezkeresi, ebedi bir aleme giden bir yol olarak görendir.

Yaşlılık çağı kişinin fiziksel yapısında ve ruhsal dünyasında birer takım değişimlerle kendini gösterir. Saçlar ağarır, kırışıklıklar çoğalır, refleksler yavaşlar, bedenin bazı fonksiyonları azalır veya kaybolur, hafızada kayıplar başlar, kemikler zayıflar…

Yaşlılık çağı bir takım fizyolojik ve psikolojik hastalıklarında ortaya çıktığı bir dönemdir. Yaşlandıkları gerçeğini onlara en çok hatırlatan da bu hastalıklardır. Artık eski güçleri ve kuvvetleri kalmamıştır, hafızları zayıflamıştır. Geriye doğru seyreden vücut gelişimi beraberinde pek çok hastalığı da getirmiştir.

Mevlana, Mesnevi’de yaşlılığın belirtilerini şöyle sıralar:

Yaşlılıkta berbatlaşır, saçlar dökülür çıplak kalır

Bir zamanlar naz ve eda ile salınan

Mızrak gibi o dümdüz o boy pos

Kocalıkta bükülür iki büklüm olur

Yay gibi eğilir de iki kat olur

Lale renkli yüz yaşlılıkta safrana döner sararır

Parıl parıl parlayan o saç o baş

Aslan gibi güçlüyken tükenir takatsiz kalır.

İnsanoğlu, yaşlanıp, vücudu yıpransa da iç dünyasındaki ebedilik arzusu bakidir. Sevgili peygamberimiz bu gerçeği şöyle ifade eder:’’ insan ihtiyarlarsa bile, onun iki duygusu hep genç kalır: dünya sevgisi ile çok yaşama arzusu.’’

Ölümü, ebedi âleme açılan bir kapı ve ruhu huzur ve itminana ulaştıran vasıta olarak görenler dünyevi hırslarından kurtulur, ömürlerinin son demlerini ibadetle ve hayırlı amellerle doldurarak geçirir.

Yaşlılık dönemi iyi değerlendirilebilirse insan için iyi bir fırsat ve nimete dönüştürülebilir. Çünkü bu dönem gençliğin aksine hayatın muhasebesinin yapıldığı, yanlışların ve doğruların tüm açıklığıyla görüldüğü, olaylara daha geniş bir perspektiften bakıldığı kısaca artık hayatın sırrına vakıf olduğu dönemdir.

Ömürlerini güzelliklerle dolduranlar ve geri dönüp baktıklarında hayırla yad edilecek bir ömür bırakanlar kendilerini bekleyen yaşlılık yıllarını kalp huzuru ve sükunet içeresinde geçirirler. Dolayısıyla yaşlılık, bir semere devşirme, mükafat alma dönemidir. ’’Nasıl yaşarsınız öyle yaşlanırsınız.’’ Sözü, tatminkar bir ömür süren, ardında hayırlı eserler ve hizmetler bırakan kişinin yaşlılık dönemlerini daha rahat geçirdiklerini ifade etmektedir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum