Osmanlı Devleti’nde Avrupa tipi matbaanın gelmesinden önce, kitaplar “Taş Basması” denilen bir usulle basılıyor veya hattatlarca elle yazılıyordu. Çelebi Mehmet Efendi ile Paris’e giden oğlu Saîd Efendi, orada matbaayı görüp incelemiş ve bunu memlekete getirmeyi kararlaştırmıştı. Yurda dönünce müteferrika İbrahim Efendi ile beraber faaliyete geçti. Sadrazamın kabulü ve Şeyhülislâmın da fetvasıyla 31 Ocak 1729’da ilk matbaa kuruldu. İlk basılan kitap Vankulu Lügatı’dır. İlk Türk matbaası kim tarafından ne zaman kuruldu. Sultan 2. Beyazıt'ın 1492 yılında topraklarına kabul ettiği engizisyondan kaçan Yahudiler, matbaacılık tekniğini beraberlerinde getirmişlerdi. Osmanlı'ya gelişlerinden hemen bir yıl sonra, David ve Samuel ibn Nahmias kardeşler 1493 yılında İstanbul'da ilk basımevini (matbaayı) kurdular. Kendilerine Tevrat ve dini kitaplar basma izni verilmişti. Bu sebepten sadece Tevrat, dua ve din tarihi kitapları basılmıştır. Bu tarihten sonra çeşitli kereler matbaa açma girişiminde bulunan Osmanlı'nın İslam tebaasından kişilere hep karşı çıkılmış, Kuran'ın daha önce olduğu gibi mutlaka elle yazılması gereğini belirten bu kişiler zamanın önemli kişileri olan hattatlar tarafından kışkırtılmış ve himaye görmüşlerdir.
Osmanlı topraklarında çalışan ilk matbaadan 234 yıl sonra Osmanlı'nın İslam tebaasından olan İbrahim Müteferrika, Lale Devri olarak bilinen dönemde, 1727 yılında matbaasını kurmuştur. Matbaasında basılan ilk kitap Kitap-ı Lügat-ı Vankulu'dur (Vankulu Sözlüğü). Müteferrika yaşamı boyunca 23 cilt halinde 17 eser basmıştır. Ancak kitapların maliyetlerinin ve buna bağlı olarak fiyatlarının çok yüksek olması matbaacılığın yaygınlaşmasını engellemiştir.
Müteferrika’nın ölümünden sonra matbaa zaman zaman atıl kalsa da çalışmaya devam etmiştir. Matbaanın başına 1754 yılında İbrahim ve Ahmet Efendiler, 1783 yılından sonra Beylikçi Raşid Mehmet Efendi ve Vakanüvis Vasıf Efendi geçmişlerdir.
1769 yılında Abdurrahman Efendi, Mühendishane Matbaası'nı kurmuştur. Daha sonra Üsküdar Matbaası (1802) ve sonrasında Takvimhane-i Amire adında bir matbaa daha açıldı (1831). Bu sırada Mısır’da Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Bulak Matbaasını kurdu (1822).
1860'tan sonra matbaacılıkta hızlı bir gelişme görüldü, Encümen-i Dâniş (Bilim Akademisi), Cemiyet-i İslamiye-i Osmaniye, Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye gibi yayın çalışması da olan kurumların, yeni okulların açılmasıyla ders kitabı gereksiniminin artmasının ve Tercüman-ı Ahval, Tasvir-i Efkâr, Mecmua-i Fünun gibi kendi özel basımevlerini kuran gazete ve dergilerin bu gelişmede belirgin etkisi oldu. Basımcılığın hızla gelişmeye başlaması, devlet denetimini de birlikte getirdi. Önceleri izne bağlı olmaksızın açılan özel basımevlerinin, 1856'da çıkarılan bir iradeyle, bastıkları kitapları Takvimhane Nezareti'ne bildirmeleri ve gelirleri üzerinden vergi26 Ocak 1857 tarihli ilk Matbaa Nizamnamesiyle basımevi açma Zaptiye Nezareti'nin iznine bağlandı. Kitap basımı da Meclis-i Maarif ‘in önceden incelemesi ve onayıyla yapılacaktı. 23 Ocak 1888'de çıkarılan Matbaa Nizamnamesi ise basımcılık üzerindeki sansürü koruyor, ayrıca basımevlerinin denetime her an hazır olması, kapıların kilitli olmaması, bitişik binalara herhangi bir biçimde açılmaması gibi hükümler getiriyordu.
1833 yılında ülkede 54 matbaa (15’i litografi), 1948 yılında 509 matbaa ve 1983 yılında 3537 matbaa bulunmaktaydı.
2007 yılında 6000 civarında matbaa bulunmaktadır. Günümüzde Türk matbaacılığı teknolojik gelişmeleri çok yakında izleyerek Avrupa’daki emsalleriyle aynı kalitede ürünler üretebilmektedir.
YORUMLAR