İYİ GİTMEYEN BU FANİ DÜNYA'DA EBEDİ SAADETE KAVUŞMAK
Reklam
BAYRAM ALİ KAVALCI

BAYRAM ALİ KAVALCI

İYİ GİTMEYEN BU FANİ DÜNYA'DA EBEDİ SAADETE KAVUŞMAK

16 Ağustos 2021 - 15:48

İmâm-ı Rabbânî rahmetullâhi aleyh- hicrî 971 senesinin Şevvâl ayında (26 Mayıs 1564) Hindistan’ın Sirhind kasabasında dünyaya geldi. Nesebi Hazret-i Ömer radıyallâhu anh-’a dayandığı için “Fârûkî” nesebiyle anılır.

Babası Abdülehad Efendi, Çiştiyye ve Kâdiriyye tarîkatlerinden icâzetli, zahir ve bâtınını ikmal etmiş, ilim ve irfan ehli, yüksek fazilet sahibi bir şeyh efendi idi. Ahmed Sirhindî -rahmetullâhi aleyh- ilk talimine Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyerek başladı. Kısa zamanda hâfız oldu. İlimlerin çoğunu muhterem babasından ve bir kısmını da devrin büyük âlimlerinden aldı. Muhtelif âlimlerden aklî ve naklî ilimler aldı. Bilhassa tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerine çok ehemmiyet verdi.

On yedi yaşına geldiğinde, zahirî ilimlerde büyük mesafeler kat ederek babasının yanına döndü ve ders vermeye başladı. Bu arada Kadî Behlül Bedahşânî’den tefsir ve hadis okutma icazeti aldı.

İmâm-ı Rabbânî -rahmetullâhi aleyh- babasının vefatından sonra, hacca gitmek için Sirhind’den yola çıktı. 37 yaşında idi. Delhi’ye geldiğinde, bir dostunun tavsiyesi ile Muhammed Bâkı Billâh Hazretleri’ni ziyaret etti. Bir müddet sohbetinde bulunduktan sonra ona intisap etti. Kendisine irşat icazeti (hilâfet) verildi. İki ay kadar üstadının yanında kalıp tekrar memleketine döndü ve Nakşibendi’ye usulü üzere halkı irşada başladı.

İmam-ı Rabbânî hazretlerinin oğlu, Muhammed Ma’sûm hazretleri buyurdu ki: Allahü teâlâ, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin vermedi. Nefislerinin arzularına tâbi olmalarını, böylece felâketlere sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz saadete kavuşmaları için lâzım olan faydalı şeyleri yapmalarını emretti. Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti. Saadete kavuşmak isteyen, dine uymaya mecburdur. Nefsinin dine uymayan arzularını terk etmesi lâzımdır. Dine uymazsa, sâhibinin, Yaratanın gadabına, azabına uğrar. Dine uyan kul, mesut ve rahat olur. Sâhibi onu sever. Dünya ziraat yeridir. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa süren, mahsul almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevklerle, nefsin arzularını yapmakla geçiren de, ebedî nimetlerden, sonsuz zevklerden mahrum olur. Bu hâl, aklı başında olanın kabul edeceği bir şey değildir. Sonsuz lezzetleri kaçırmaya sebep olan geçici ve zararlı lezzetleri tercih etmez. Dine uymak için, evvelâ Ehli- sünnet âlimlerinin, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri akaide uygun iman etmek, sonra haram ve yasak edilmiş olanları öğrenip bunlardan sakınmak, daha sonra da yapması emrolunan farzları öğrenip yapmak lâzımdır. Bunları yapmaya İbadet etmek denir. Haramlardan sakınmaya da takva denir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum