BOŞ ZAMAN, İKİ TARAFI KESKİN BİR KILICA BENZER
Reklam
BAYRAM ALİ KAVALCI

BAYRAM ALİ KAVALCI

BOŞ ZAMAN, İKİ TARAFI KESKİN BİR KILICA BENZER

29 Aralık 2022 - 14:41

Bu asırda zamanı kazanan birçok şeyi kazanır. Ömrümüzden bir sene daha gitti. Kabir hayatına biraz daha yaklaştık... Yaşadığımız ve yaşayacağımız üç hayatımız vardır: Bir dünya hayatı, iki kabir hayatı, üç ahiret hayatı... Bu üç hayatın en kısa olanı hâlen yaşamakta olduğumuz, daha ne kadar yaşayacağımızın belli olmadığı dünya hayatıdır. En kıymetli olanı da budur. Çünkü üç hayatımızı buradan kazanmak zorundayız. Bunun için geride bıraktığımız bir senenin değil her saatimizin kıymetini bilmeli ve en iyi bir şekilde değerlendirmeliyiz...

Bu yeni senenin farkı sadece duvardaki takvimi değiştirmek olmamalıdır. Geride bıraktığımız ve bir daha ele geçiremeyeceğimiz altın değerindeki bir yılımızın muhasebesini yapmalıyız... Geçtiğimiz yılda iyi ve yararlı işler yaptıysak onları bu yeni yılda artırmalıyız. “Nasıl daha başarılı olabilirim, nasıl daha çok güzelliklere imza atabilirim?” düşüncesi bizde hâkim olmalıdır.

Hatalarımızı da tesbit etmeliyiz, onları bir daha hiç yapmamaya veya daha az yapmaya şartlanmalıyız. Yeni yıl böyle kutlanır. Yoksa içki içmek, çam devirmek, evleri “Noel Ağacı” ile süslemek çılgınlıktan başka bir şey değildir. Hristiyanların bu tutumunu elbette yadırgamıyoruz. Her toplum, kendi dînine ve töresine göre yaşar ve yaşamayı sever. Bunun için de onların; kendi takvimlerine göre, kendi mukaddes bildikleri günleri, gönüllerince değerlendirmeleri normaldir. Bizim yadırgadığımız husus başkadır. Biz, bir taraftan Müslüman olduğunu söyleyip, diğer taraftan Hristiyanlar gibi Noel kutlayan kimsenin varlığına şaşarız! Her yıl, Aralık ayının son haftasında, bizimle aynı adı taşıyan birçok insanın, çocuklarının ellerinden tutarak, çarşıda pazarda çam ağacı aradığını, “Noel Baba”lı kartpostallar satın aldığını, irili ufaklı hediye paketleri hazırladığını üzülerek görüyoruz... Hele içki tüketimi... Kendi inançlarının gerektirdiklerini bırakıp, kendi örf ve âdetlerini terk eden bir topluluk kendisine olan güvenini kaybeder. Bu da, bir milletin örf ve âdetleriyle beraber erimesi ve yok olması demektir. Bir millet için bundan daha büyük bir zarar, daha korkunç bir tehlike olabilir mi? Kaynak: Mehmed Said Arvas

YORUMLAR

  • 0 Yorum