‘Deprem Sonrası Travma ve Travmalarla Başa Çıkma Yöntemleri’ başlığında öğrenciler, akademik ve idari personele önemli paylaşımlarda bulunan Tarhan, travmanın insanın psikolojik bütünlüğünü bozduğunu söyledi. Geçmiş yaşantılardan ders alınıp geleceğe bakılması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanın gücünün yetemeyeceği şeyleri çözmeye çalıştıkça daha çok acı çektiğini kaydetti. Tarhan, dünyadaki en büyük küresel sorunun empati yoksunluğu olduğunu da vurguladı.
Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi ile gerçekleşen çevrimiçi etkinliğin moderatörlüğünü Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (PDR) Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. İsa Yücel İşgör yaptı. Düzenlenen etkinliğe Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Veysel Eren de katılım sağladı.
“Travmada insanın psikolojik bütünlüğü bozuluyor”
Travmaların anlam boyutunu iyi değerlendirmek gerektiğini belirten Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Vücudumuzda travma olduğu zaman ortopedik sorunlar; kırıklar, yaralanmalar yaşanır. Bu ortopedik sorunlar yaşandığı zaman insan şiddetli bir ağrı hisseder. Ağrılar olur, alçılar, ameliyatlar insanlar uğraşır. Bu travma kişinin fiziksel bütünlüğünü bozuyor ve acı oradan kaynaklanıyor. Psikolojik travmalarda o bölgede yaşanan fiziksel bir travma, maddi bir kayıp yaşanıyor. İnsanlarda da vefat edenler hariç onların yakınları, o bölgedeki insanlarda da psikolojik olarak travma yaşanıyor. Bu travmada insanın psikolojik bütünlüğü bozuluyor. Fiziksel bütünlüğümüz vücutta bozulduğu zaman ağrı hissederiz, psikolojik bütünlüğümüz bozulduğu zaman ise korku ve anksiyete hissederiz.” ifadelerini kullandı.
“Kaoslar, krizler mükemmelin bir parçasıdır”
Travmanın psikolojik olarak anlam boyutuna bakmak gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “O hayat olayları, kusurlar, yanlışlar, eksikler, düzensizlikler aslında mükemmelin bir parçasıdır. Bu kuantum fiziği tanımlamasıdır. Kaoslar, krizler mükemmelin bir parçasıdır. Bunlar mükemmelin oluşması için evrendeki yaradılış kanunlarıdır. Her yaşam olayının bir tehdit boyutu bir de fırsat boyutu vardır, pozitif psikoloji olaya böyle bakıyor. Yaşadığımız her olayın tehdit boyutu; birçok maddi kayıplar olur, yakınlarımızı kaybetmemiz… Bunun fırsat boyutu ise bu olay bize ne öğretti diye bakabilmek ve travma sonrası büyümeyle ilgili ölçeği uygulamak. O ölçekteki maddeleri uygulamak yaşam felsefesini değiştiriyor, insanlar arası ilişkilerde bazı değişmeler oluyor, benlik algısında değişmeler oluyor.” dedi.
“Geçmiş yaşantılardan ders alacağız, geleceğe bakacağız ama bugün yapmamız gerekenleri de yapacağız”
Travmanın insanın psikolojik bütünlüğünü bozma eğiliminin çok yüksek olduğunu belirten Tarhan, çocukluk çağı travmalarının hemen hemen her hastalıkta rutin olarak ölçüldüğünün altını çizdi. Tarhan; “Çocukluk çağı travması bir kişide çoksa hastalıkların tedavisine ona göre devam ediyoruz. O travmaları mesela çözülmemiş travma oluyor ya da komplike yas oluyor. Kaybediyor birisini çözülmemiş komplike yas yaşıyor. Yası çözmek için onu mantıksal bir çerçeveye, anlam boyutuna oturtuyorsun, kabulleniyorsun daha sonra yönetiyorsun. Bu terapide kullanılan bir yöntemdir. Burada da onu yapabilen kişiler bir uzmana bir terapiste ihtiyacı olmadan bu durumu aşabilir. Biz travmanın anlam boyutunu bu şekilde değerlendirmemiz gerekir. Geçmiş yaşantılardan ders alacağız, geleceğe bakacağız ama bugün yapmamız gerekenleri de yapacağız.” şeklinde konuştu.
“İnsan, gücünün yetemeyeceği bir şeyi çözmeye çalıştıkça daha çok acı çekiyor”
Doğal afetler insan gücünün, iradesinin dışında olduğu için onu kabullenmenin daha kolay olduğunu belirten Tarhan; “Travmada genellikle dört aşamalı tepki vardır. İlk tepki, inkardır yok sayma şeklindedir. Travmanın gerçekleriyle yüzleşince, somut belirtiler ortaya çıkınca bu sefer ikinci dönem protesto dönemi başlar. ‘Niye bana, niye benim başıma geldi, ben bunu hak etmedim.’ gibi protesto. Üçüncü aşama depresyon aşaması yetersizlik, güçsüzlük duyguları oluyor. Dördüncü aşamada ise kabullenme ve pazarlık oluyor. Aslında depresyon aşamasında pazarlık yaşıyor. Mesela travmada kanser teşhisi konuldu diyelim. Çocuğum büyüsün ondan sonra öleyim sanki böyle kaderle pazarlık yapar gibi oluyor. Kabullenme oluyor ve kişi kabullenme aşamasını ne kadar hızlı geçerse travmayı o kadar kolay aşıyor. Onu için terapilerde eskiden ‘Debriefing’ yapılırdı, yani kederiyle yüzleştirip onunla yenmesini çalışma… Şu anda tercih edildiğinde tam tersine travmayı daha çok kaşıyor. Çünkü insan kontrol edemeyeceği, gücünün yetemeyeceği bir şeyi çözmeye çalıştıkça daha çok acı çekiyor.” ifadelerini kullandı.
“Kişi travma duygularını yaşarsa çözülmemiş travma çözülmüş travmaya dönüşüyor”
Travmadan sonra 8 hafta boyunca ilaç vermenin doğru olmadığını belirten Prof. Dr. Tarhan, kişinin travmasının acısını, üzüntüsünü yaşaması gerektiğini belirtti. Tarhan; “Kişi travma duygularını yaşarsa çözülmemiş travma çözülmüş travmaya dönüşüyor. Bu duygular yaşanmazsa, bastırılırsa ya da hasta uyutularak o günü geçirirse o duyguyu yaşamadığı için ‘Ben annemi kaybettim, çocuğumu kaybettim ne biçim insanım gözümden hiç yaş gelmedi, hiç üzülmedim.’ diye daha çok suçluluk hissediyor. Onun için o acıyı yaşaması travmanın mantıksal çözümüne ve duygusal çözümüne katkı sağlıyor. Bazen kişi depresyona giriyor, hayattan elini eteğini çekiyor. Bu kişilik yapısına göre değişiyor. Olayın kendisinin travma etkisi yüzde 20-30’dur yüzde 70-80 ise olayı ele alış tarzıdır. Olayla ilgili bakış açısı ve tutumudur. En travmatik olayda bile pozitif psikoterapide kullandığımız bir yöntem vardır. Bazı çiçekler var dört mevsim meyve verir. Bazı çiçekler var orkide mesela dört mevsim çiçek açar buna otantik mutluluk deniliyor. Her ortamda mutlu olmayı başarırlar. Cezaevinde de olsa depremde de olsa her ortamda mutlu olmayı başarabiliyorlar. Bu otantik mutluluktur. Bu mutluluğu öğrenen kişiler en büyük travmayı bile aşabiliyor.” dedi.
“En büyük küresel sorunumuz empati yoksunluğu…”
Daha önce travmanın sadece travmayı yaşayanları etkilediğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Daha önce posttravmatik stres bozukluğu oluyordu fakat dünyanın elektronik köy olması, iletişim teknolojileri, sosyal medyanın genellemesi gibi bundan sonra çıktı ki artık bu bölgede yaşayanlara birinci travma oluyorsa uzaktaki kişilere ikinci, üçüncü derece travma oluyor. Onlar da aynı acıyı yaşadılar. Gazze olaylarında da gördüğümüz gibi bütün dünya sanki Gazze’deymiş gibi acı çeken insanlar var. Danimarka’dan tut Amerika, İngiltere’ye kadar. Bu artık travmaların küreselleştiğini, tepkilerin küreselleştiğini gösteriyor. Bu iyi bir şey insanlık birbirini daha iyi anlayacak. Ne kadar çok sosyal temas olursa empati o kadar çok gelişir. En büyük küresel sorunumuz empati yoksunluğu. Bütün kötülükleri odaya doldursanız kapısını emin olun empati eksikliği açıyor. Empati eksikliğinin arkasında bencillik var. Bencil insan duygusal kör, duygusal sağırdır. Başkalarının duygularını, acılarını görmez. Bu nedenle travmaların risklerini değerlendirirken, biyolojik boyut, psikolojik boyut, sosyal boyut, anlamsal boyut diye hepsini ele almak gerekiyor.” şeklinde konuştu.
“Kişi hayatına olumlu stratejiler çizerek ilerlerse bu travma kazanıma dönüşür”
Kadim kültürün öğretilerinin çok işe yaradığını söyleyen Prof. Dr. Tarhan; “O insanları sakın eleştirmeyin, zaten elinde olmadan o durumu yaşıyor. Onları kabullenip yanında olduğumuzu hissettirelim. Zaten kişiyi nasihat düzeltemiyor bir de nasihat edip daha çok moralini bozuyorsunuz. Beterin beteri var gibi takma kafana gibi sözlerin hiç faydası olmaz daha da acısını arttırır. Onun için uzun uzun konuşmaya gerek yok, yanında olduğumuzu hissettirelim. Kişi kendisine yapıcı bir hedef koysun, bu yönde kendisini geliştirsin. Sosyal rehabilitasyon çalışmaları, üçüncül koruma gibi koruma yöntemleri var burada ama bu genellikle bir seneyi geçtiği için günlük hayatını bozuyorsa profesyonel destek alması, günlük hayatını bozmuyorsa çok da üzerine gitmemek gerekir. Kişi hayatının olumlu, olumsuz yanlarını görüp hayatına olumlu stratejiler çizerek ilerlerse bu travma kazanıma dönüşür. Kendini geliştiren travmaya dönüşür. Orta, uzun vadede doğru duruş gösterenler için bir gelişmeye yeni bir atılıma vesile oluyor.” dedi.
“Travmayı çözemeyenler o travmayı mumyalaştırıyorlar”
Travmayı unutturmanın çözüm olmadığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, travmayı minyatürize edilip hatırasının yaşatılması gerektiğini vurguladı. Tarhan; “Mesela kişi bir yakınını kaybettiği zaman onunla ilgili bir hatırası minyatürize edilip yaşattırılır. Travmayı çözemeyenler o travmayı mumyalaştırıyorlar. Yani bir sene önceki olayı aynı bugünün şiddetiyle, acısıyla yaşıyorlar. Bu psikolojik olarak mumyalaştırmaktadır ve bu travma devam ediyor demektir. Onun için minyatüre etsinler, unutmasınlar ama yeni olmuş gibi yaşamasınlar. Tabi böyle bir travma unutulmaz. Unutturmaya çalışmak doğru değil ama bunu yaşamamız gerekiyormuş deyip kabullenip tekrar olmaması için ne yapacağız dememiz lazım. Yas tepkisi, matem tepkisinde kişi travmayı minyatürize ederse yani küçültüp sembol haline getirip onun hatırasına saygı göstererek kendisine yeni bir yaşam stili oluşturursa o travmayı, yasını yönetmiş oluyor.” ifadelerini kullandı.
“Çözülmemiş yas komplike yas haline geliyor”
Çözülmemiş yasın komplike yas haline geldiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, bu durumda yasa depresyonun da eklendiğini belirtti. Tarhan; “Olay obsesyon şeklinde devamlı yaşanıyor. Bununla ilgili artık kaçınma davranışları, beklenti anksiyetesi oluyor. Devamlı olacak gibi bir beklenti içerisine giriyor. Kişinin devamlı bir sağlık endişesi oluyor devamlı aynı şey olacak gibi hastalık kaygısı oluşuyor. Bazı kişilerde yeti yitimi oluyor, eski verimliliği olmuyor eğer kişide eski aktivitelerine normal yaşta dönmediyse burada bu safhadan sonra artık bireysel çözüm gerekiyor. Kişiye özel tedavi genellikle ilaç ve terapiyle birlikte o yas süreci komplike yastan çözülmüş yasa çevrilebilir. Hala Gölcük depreminin etkisiyle gelen vakalar oluyor, eskiye göre çok azalsa da hala var. Bu olayı çözemeyen kişiler çözmüş gibi oluyorlar fakat o stres altında beyindeki o çözülmemiş yas pat diye alevleniyor. Depremi hatırlatan bir olay deprem yaşanıyormuş gibi oluyor. Başka bir yerde deprem olsa sanki kendi başına geliyormuş gibi oluyor. Bunlar olacaktır ama bunların şiddeti ve sıklığının giderek azalması gerekir. Birdenbire azalması mümkün değil, bir ağacı kestiğiniz zaman birden kurumaz yavaş yavaş kurur. Bu travmada yavaş yavaş çözülecektir. Bu kişilere bireysel destekler, kişiye özel çözümler aramak gerekiyor ama bunu yapabiliyorsa uzmana, bir ilaç tedavisine gerek kalmıyor.” dedi.
Prof. Dr. Veysel Eren: “Yüzleşmekten kaçmak travmayı derinleştiriyor…”
Katılımlarından dolayı Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a programın sonunda teşekkürlerini ileten Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Veysel Eren, düzenlenen programın deprem bölgesi için kendilerine çok faydalı olduğunu söyledi. Eren; “Değerli hocama çok teşekkür ediyorum katkılarından dolayı, tespitleri son derece doğru gerçekten yüzleşmekten kaçmak aslında travmayı derinleştiriyor o nedenle biz buradaysak, buralıysak, burada çalışıyorsak bir şekilde burada olmamız gerekir. Yani buradan uzakta bu travmanın atlatılması çok mümkün olmuyor. Biz depremin ilk gününden beri buradayız, üniversitemizi ayağa kaldırmaya çalışıyoruz ve buradaki gelişmelerde bir katkımızın olduğunu görmek bizi mutlu ediyor. Umarım Nevzat hocamızın da bahsettiği gibi şehrimizin bu yaşamış olduğu deprem Türkiye’nin kaderinin değişmesinde hem de bölgenin kaderinin değişmesinde önemli bir rol oynar. Buradaki insanlar çok daha güçlü bir biçimde bu felaketten bir an önce kurtulurlar.” ifadelerini kullandı.
YORUMLAR