Düzce Belediye Başkanı Dr. Faruk Özlü, Cem Küçük’ün sunumuyla TGRT Haber
de yayınlanan ‘Günaydın Türkiye’ programının canlı yayın konuğu oldu. 23 Kasım da yaşanan Düzce Depremi ve sonrasındaki süreci değerlendiren Başkan Özlü, yerli otomobil ve savunma sanayi çalışmalarına yönelikte çarpıcı açıklamalarda bulundu. Gazeteci Cem Küçük tarafından canlı yayınlanan ‘Günaydın Türkiye’ isimli sabah programına katılan Düzce Belediye Başkanı Dr. Faruk Özlü, 23 Kasım depremi ve ardından yaşananları TGRT Haber aracılığıyla bir kez daha tüm Türkiye ile paylaştı. DEVLET İLK ANDAN İTİBAREN DÜZCE’DEYDİ Sabaha karşı 04.08 sıralarında depremin meydana geldiğini ifade ederek sözlerine başlayan Özlü, “İlk etapta kentte elektrikler kesikti. Saat 04.30 gibi Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Fuat Oktay Bey aradı. Durumu sordu. Yine o gün sabahın erken saatlerinde İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu Düzce’ye teşrif ettiler. Depremin olduğu ilk andan itibaren devletin bütün kurumları, ilgili bütün bakanları Düzce’deydi. Genelde bu tür afetlerde vatandaş devletin nerede olduğunu sorgular. Devlet ilk andan itibaren Düzce’deydi. Halen de Düzce’de. Çok şükür ki can kaybımız yok” şeklinde konuştu. DEPREM YÖNETMELİKLERİ HARFİYEN UYGULANIYOR 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinin üzerinden geçen 23 yılın ardından deprem yaşayan Düzce’de bu süreçte neler değiştiğini de paylaşan Başkan Özlü, “Arada çok büyük fark var. Depremin olduğu saatten itibaren devlet en üst yöneticileriyle ve hizmetleriyle Düzce’deydi. Geçen 20 yılda Düzce’deki konut stoku yenilendi. Çok ciddi kentsel dönüşümler gerçekleştirildi. Bugün geldiğimiz noktada Düzce’nin konut stoku % 75 oranında yeni. Herhangi bir can kaybı olmamasının en önemli sebeplerinden bir tanesi de konut stokumuzun yeni olmasıdır. Düzce’de yüksek katlı yapılaşmalara son verdik. En fazla zemin +4 kata müsaade ediyoruz. 99 depreminden sonra deprem yönetmeliklerini harfiyen uygulayan bir şehiriz. Bu sebeple bu depremde çok şükür bir can kaybı olmadı” dedi. “ÇADIRDA KALAN 11 BİN VATANDAŞIMIZ VAR” Depremin ardından evlerine giremeyen vatandaşların ve kentteki çadır durumuna ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Başkan Dr. Faruk Özlü, şöyle konuştu; “Toplam nüfusumuz 401 bin. Şu an çadırlarda kalan sayısı yaklaşık 11 bin. Çadırlarda kalmanın bir sebebi de aslında psikolojik. İkinci bir deprem olur korkusu yaşayan vatandaşlarımız çadırlarda kalmak istiyor. Bizim aslında bundan sonraki aşamada süratle normalleşme sürecine geçmemiz gerekiyor. 11 bin vatandaşımızın evlerinde hasar yoksa sağlamsa evlerine taşınmalarını tavsiye ediyoruz. Kasım ayının ardından havalar iyice serinleşecek. Çadırlarda kalmak ileri de hastalıklara sebebiyet verebilir. Biliyorum bir korku yaşanıyor. Biliyorum 12 Kasıma ilişkin bir travma söz konusu ama çadırda yaşam sürdürmenin sağlıklı olmadığını ifade etmek isterim.” DİKEY MİMARİYE KARŞIYIZ 23 Kasım da yaşanan depremin ivme bakımından 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinden daha yüksek olduğunu kaydeden Başkan Özlü, “O yüzden etkisi 7-8 şiddetindeki depreme denk. 12 Kasım da depreme karşı farkındalık tatbikatında da ifade etmiştim ve ‘olası bir depremde Düzce’nin 12 Kasım depremine göre ciddi bir sorunla karşılaşmayacağını söylemiştim. 23 Kasım depremi bir bakıma bunun ispatı oldu. Düzce’de önceden yapılmış 10-12 katlı binalar var. Bunların depreme dayanıklı olduğu tespit edilmiş. 2019 yılında aldığımız bir kararla Düzce’de yatay mimariyi esas alıyoruz. Dikey mimariye karşıyız. Deprem yönetmeliklerine harfiyen uyuyoruz” dedi. Depremden sonra hem özel okullar hem devlet okullarının tamamının gözden geçirildiğini sözlerine ekleyerek konuşmasına devam eden Dr. Faruk Özlü, riskli olabileceği değerlendirilen 4 okulun dışında kalan okulların sağlam olduğunu, deprem nedeniyle eğitime verilen aranın ardından okulların 5 Aralık’ta açılacağını risk analizinin ardından hasarlı okullara yönelik karar verileceğini ifade etti. “BİRDEN FAZLA YERLİ OTOMOBİL MARKASINA İHTİYACIMIZ VAR” Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı döneminde başlayan yerli otomobil atağı ve TOGG’un başlangıç süreçlerini de ekranlardan paylaşan Başkan Özlü, şunları söyledi; “Türkiye’nin Otomobili Projesi aslında Türkiye Yüzyılı perspektifinin bir göstergesidir. Bu projenin başlangıcı ben göreve geldiğimde TÜBİTAK bünyesinde yürütülüyordu. Otomobil yapmak teknolojiden daha fazla ticari bir iş olduğu için bunun özel sektör tarafından yapılmasının daha doğru olduğunu düşündüm. Sayın Cumhurbaşkanımıza konuyu arz ettim. O da teyit etti. Akabinde 5 babayiğitin çıkması sağlandı. Proje modelinin kuruluşu bu şekilde gerçekleşti. Biz bu yüzyılın Türkiye yüzyılı olmasını çok istiyoruz. Türkiye’nin dünyanın en büyük ilk 10 ülkesi arasında olmasını çok istiyoruz. Türkiye olarak İlk 10 da olacaksak birden fazla yerli otomobil markasına ihtiyacı olduğunu söyleyebilirim.” TÜRKİYE, SAVUNMA SANAYİNDE SON 20 YILDA ÇAĞ ATLADI Son yıllarda Türkiye’nin Savunma Sanayi sektöründeki ilerlemesini de değerlendiren Özlü, konuşmasının sonunda şu ifadelere yer verdi; “Yaklaşık 25 yıl savunma sanayi sektöründe çalıştım. Büyük şirketlerin yönetim kurullarında görev yaptım. Türkiye, savunma sanayinde son 20 yılda çağ atladı. Yerli ve özgün tasarımlar gerçekleştirdik. Türkiye mülki ve sınaî hakları kendine ait çok sayıda sistemin sahibi oldu. İnsansız hava araçlarından milli gemiye, milli tanktan zırhlı araçlara kadar ciddi mesafeler kaydetti. Bugün yurt dışında operasyonlar gerçekleştirebiliyorsak bunda son 20 yılda gelişen savunma sanayimizin katkısı var. Türkiye aslında önce üretim yöntemlerini geliştirdi. Lisans altında savunma sistemleri üretimini gerçekleştirdi. Son yıllarda yaptığımız ise tasarım ve mühendislik ağırlıklı bir yapıya dönüştürmek oldu. Türkiye’nin savunma sanayisindeki performansı yabancı ülkeler tarafından da takdir edilen bir husus. İşin dönüm noktası Mayıs 2004 tarihinde o dönemin Başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından toplanan Savunma Sanayi İcra Komitesinde alınan kararlardır. Bu toplantı ile Türkiye lisans altında üretim programlarını iptal ederek bunun yerine kendi tasarımlarını kendi mühendislik faaliyetlerini öne çıkaran bir yöntemi benimsedi. Kendi firmalarını ana yüklenici olarak seçti yabancı şirketler ise alt yüklenici konumuna geçti.”
YORUMLAR