“Cumhurbaşkanlığı töreni ile dünyanın egemen odaklarına derin mesajlar verildi”
Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin 13. Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ve göreve başlaması dolayısıyla yapılan töreni politik psikoloji bağlamında değerlendiren siyaset bilimci Prof. Dr. Havva Kök Arslan, törenin basit ve sıradan bir atama töreni olmadığını vurguladı. Bu törenle özellikle dünyanın egemen odaklarına çok derin mesajlar verildiğini söyleyen Kök Arslan, Cumhurbaşkanı’nın Anıtkabir’i ziyaret etmesi, gayrimüslim azınlıkların dini liderlerin protokolde yer almaları, Ermenistan Başbakanı’nın varlığı ve Yunanistan’ın üst düzeyde temsiliyetinin olmayışı gibi detaylara dikkat çekti.
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Bölüm Başkanı, Politik Psikoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Havva Kök Arslan, 13. Cumhurbaşkanlığı atama törenine dair gözlemlerini paylaştı.
“Bu törenle dünyanın egemen odaklarına çok derin mesajlar verildi”
“Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra 13. Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ve göreve başlaması dolayısıyla Beştepe Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde 3 Haziran 2023 tarihinde yapılan tören basit ve sıradan bir atama töreni değildi.” diyerek sözlerine başlayan Prof. Dr. Havva Kök Arslan, bu törenle 100 yaşına basan bir Cumhuriyetin, dünyaya ve özellikle de dünyanın egemen odaklarına çok derin mesajlar verildiğini söyledi.
İlk mesaj Anıtkabir…
Yeni Cumhurbaşkanı’nın, ilk Cumhurbaşkanı ve Cumhuriyet’in kurucusu Aziz Atatürk’ün Anıtkabir’deki manevi huzuruna çıkmasını ve sonrasında atlı birlikler eşliğinde Beştepe’ye hareketini ilk mesaj olarak değerlendiren Kök Arslan, “Bazılarının iddia ettiği gibi Cumhuriyet geleneğinden bir kopuş söz konusu olmadığı gibi bu törenle, Mustafa Kemal’in başlattığı var olma ve teslim olmama mücadelesinin devam ettiğinin altını çizerek, her önemli devlet töreninde olduğu gibi O’nun manevi şahsiyetine saygı ile başladı. Neredeyse her kıtadan gelen devlet ve hükümet başkanlarının huzurunda başlayan törende bazı ayrıntılar önemliydi. Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Birliğinin varlığı, geçmişi 6000 yıl geriye giden bir kavmin Türklerin burada olduğunun altını çiziyordu.” ifadelerini kullandı.
Osmanlı’nın değil, Bizans’ın da devamı ve mirasçısı olduğunun ilanı…
Mehteran Müziği ile tören alanına giriş yapılmasının ise Viyana kapılarına dayanan Osmanlı’nın ölmediği ve burada olduğunun ilanı niteliğinde olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Havva Kök Arslan, “Gayrimüslim azınlıkların, dini liderlerin Diyanet İşleri Başkanı ile protokolde en önde yer almaları ise başka bir ayrıntıydı. Rum Ortodoks Patriği’nin oturduğu yer itibari ile Cumhurbaşkanı’nın bütün konuşması sırasında onunla aynı karede görünmesi ise başka bir mesaj taşıyordu. Bu mesajla yüz yıllık Cumhuriyet, sadece 600 yıllık Osmanlı’nın değil 1400 yıllık Bizans’ın da devamı ve mirasçısı olduğunu ilan ediyordu.” şeklinde konuştu.
“Doğu Roma’nın ve Osmanlı’nın devamı biziz ve burada dimdik ayaktayız” mesajıydı…
Dünyadaki bütün Ortodoks Hıristiyanlarının dini lideri olan Fener Rum Ortodoks Patriklerinin, Sen Sinod Meclisi tarafında seçildikten sonra 330 yılından 1453 yılına kadar Roma İmparatorları tarafından atandıklarını hatırlatan Kök Arslan, “Rum Patrikleri 1453 yılından 1923’e kadar Osmanlı Sultanları tarafından fermanla atandılar. 1923’ten sonra ise Sen Sinod kararları T.C. Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmaya başlandı. Sayın Cumhurbaşkanımız törende yanında bulunan Rum Patriğinin atanmasında Osmanlı Sultanları ve Bizans İmparatorlarının yetkisini kullanıyor. Tam 1693 yıllık böylesine bir emperyal yetkiye dünyanın hiçbir devlet başkanı sahip değil. Bu yüzden Rum Patriğine verilen önem ve saygı basit bir hoşgörü gösterisi değildi. Bütün dünyaya ‘Doğu Roma’nın ve Osmanlı’nın devamı biziz ve burada dimdik ayaktayız’ mesajıydı.” dedi.
Rum ve Ermeni Patrikleri ile Yahudi Cemaati Baş hahamının yüz yıl aradan sonra tıpkı Osmanlı’daki gibi devlet protokolünde olduklarını da sözlerine ekleyen Kök Arslan, “Birinci Dünya Savaşı’nda gayrimüslimlerin emperyalistlerin oyununa gelip maşa olarak devlete ihanet etmelerinin, yeni kurulan Cumhuriyet’te onlara karşı bir tepki oluşturması normaldi. Fakat Kerim Devlet yüz yıl sonra gayrimüslim evlatlarını da Ankara’da kucaklıyordu.” diye konuştu.
Ermeniler, baba ocağına geri mi döndü?
Törende sadece Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu Ermeni Patrikhanesi’nin dini liderinin değil Ermenistan Başbakanı’nın da varlığının başka bir mesaj olduğunu ifade eden Kök Arslan, “Daha kısa bir süre önce Türkiye’nin yoğun desteği ile Azerbaycan Türkleri tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmış olan Ermenistan’ın Başbakanı’nın törene davet edilmesi, O’nun da buna icabet etmiş olması Ermenilerin yüz yıldır kavgalı oldukları aile sofrasına oturmaları ve baba ocağına geri dönüşleri olarak da yorumlanabilir.” değerlendirmesinde bulundu.
Değişmeyen şey büyük bir devlet geleneğinin devam ettiği…
Aileye ilk isyan edip giden evlat olan Yunanistan’ın törende üst düzeyde temsiliyetinin olmayışını ise Türkiye’den kaynaklanmayan bir eksiklik olarak nitelendiren Kök Arslan, “Böylesi bir törende Türk Devletlerinin yanında Yunan ve Ermeni Devletlerinin aynı derecede yer alması aile birliğinin yeniden tesisi için çok anlamlı olacaktı. Bu aileye ister Osmanlı ister Doğu Roma isterse Türkiye diyelim değişmeyen şey büyük bir devlet geleneğinin devamıdır.” dedi.
Kürtler, Kürt şairi Ahmedi Hani’ye atıfla onurlandırıldı…
Törende Kürtlerin de unutulmadığını söyleyen Prof. Dr. Havva Kök Arslan, “Yüz yıl önce emperyalist işgalinde Antep’te, Maraş’ta Urfa’da, Sakarya’da, Dumlupınar’da Türklerle omuz omuza savaşan Cumhuriyetin öz çocuğu Kürtler, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında büyük Kürt şairi Ahmedi Hani’ye yaptığı atıflarla onurlandırıldılar. Belki bundan sonraki törenlerde Türkiye Cumhurbaşkanları devamı olduğumuz Roma ve Helenistik medeniyetleri de sahiplenmek adına İlyada Destan’ına ve Anadolu’nun kahraman evladı Hektor’a da değineceklerdir.” şeklinde konuştu.
Diyanet İşleri Başkanı’nın duası Atatürk’ün yüz yıllık devlet mirasının devamıydı…
Törende Mustafa Kemal’in mirasının iki sembolle tekrar yaşatıldığına dikkat çeken Kök Arslan, “Birincisi Diyanet İşleri Başkanı’nın yaptığı Türkçe dua ile yeni dönemin başlatılmasıydı. Mustafa Kemal Atatürk Osmanlı’dan devraldığı devletin Sünni, Hanefi karakterini bozmamış ve Diyanet İşleri Başkanlığını tesis ederek bu inancı devlet koruması ve şemsiyesi altına almıştı. Devletin Sünni-İslami karakteri Atatürk tarafından laikliğe aykırı bulunmadı, mesela onun zamanında orduda alay müftüleri korundu. Diyanet İşleri Başkanı’nın duası Atatürk’ün yüz yıllık devlet mirasının devamıydı ve de laikliğe aykırı değildi.” dedi.
Ulvi Cemal Erkin’in Köçekçeler süiti, Mustafa Kemal’in mirasına anlamlı bir atıftı…
Törende Mustafa Kemal’in mirasına ikinci atfın ise Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının seslendirdiği Türk Beşlerinden Ulvi Cemal Erkin’in Köçekçeler süiti olduğunu ifade eden Kök Arslan, “Atatürk tarafından Türk Müziğinin çok sesli hale getirilmesi için yurt dışında okutulan Erkin, Atatürk’ün ölümünden sonraki yıllarda bu eseri vermişti. Eserin önemi ise Kurtuluş Savaşı’nın, Milli Mücadele’nin ve de Büyük Zafer’in bir çeşit müzikle kutsanmasıdır. Bu eserde Anadolu’nun ve Rumeli’nin en güzel ezgileri büyük bir maharetle sentez edilerek tek birçok sesli orkestra eseri haline getirilmiştir. Eser adeta Anadolu’nun hikâyesidir ve bütün renkleri ile zafer bayrağının yükselmesini, Türk halkının kadim geleneğinin devamını yansıtır. Bu ezgilerde en az 3000 yıllık Anadolu halklarının müzik motifleri var ve bu törende bizim kim olduğumuzu haykırmak için bu eserin seçilmiş olması çok yerinde bir tercih olmuş.” şeklinde konuştu.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ruhu o gün Beştepe’deydi…
Bu toprakları emperyalistler ve işbirlikçilerine teslim etmemek üzere yola çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ruhunun o gün Beştepe’de olduğunu ifade eden Kök Arslan sözlerini, ‘dünyaya ilan edilen mesaj’ olarak yorumladığı Türk dilinin büyük şairi ve vatandaşlığa Sayın Cumhurbaşkanımızca geri alınan Nazım Hikmet’in dizelerini hatırlatarak tamamladı:
‘Dört nala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
Bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim…’