Kışın havalandırılmayan evlerdeki azot oksite dikkat!
İç mekanlar sık sık havalandırılmalı!
Büyük şehirlerde ve sanayi bölgelerinde gerçekleştirilen faaliyetler havadaki azot oksit seviyesinin artmasına yol açıyor. Azot oksitlerin iç mekanlarda da sıkça rastlanan kirleticilerden olduğunu belirten uzmanlar, özellikle evlerin sık havalandırılmadığı kış aylarında yakıt kullanımı sonucunda iç ortamda azot oksitlerin oluştuğunu ifade ediyor. Dr. Ahmet Adiller, azot oksite karşı küresel olarak fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmenin ve iç mekanların da sık sık havalandırılmasının çözüm olabileceğini söylüyor.
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Çevre Sağlığı Programı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, havadaki azot oksit seviyesinin yükselme nedenleri ile etkileri hakkında değerlendirmelerde bulundu ve tavsiyelerini paylaştı.
Isınma ve enerji üretimi ile oluşuyor
Öncelikle günümüzde her türden çevresel kirliliğinin temel sebebinin insan faaliyetleri olduğunu kabul etmek gerektiğini belirten Dr. Ahmet Adiller, “Azot dioksit seviyelerinin de özellikle büyük şehirlerde ve sanayi bölgelerinde yükselmesinin temel sebebi bu bölgelerde gerçekleştirilen faaliyetler. Azot oksitler özellikle ısınma, ulaşım, enerji üretimi gibi amaçlarla katı, sıvı ya da gaz yakıtların kullanılması sonucunda ortaya çıkan hava kirleticileridir. Kullandığımız araçlar, evlerimizde ısınma amacıyla kullandığımız yakıtlar, evlerimizde kullandığımız elektrik, tükettiğimiz gıdalar, giysiler ve eşyalar doğrudan ve dolaylı olarak azot oksitlerin oluşmasına sebep oluyor.” dedi.
Ortam havalandırması çok önemli
Azot oksitlerin sadece dış mekanda değil, iç mekanlarda da sıkça rastlanan kirleticilerden olduğunu ifade eden Dr. Ahmet Adiller, “Özellikle evlerin sık havalandırılmadığı kış aylarında yemek pişirme ve ısınma gibi amaçlarla yakıt kullanımı sonucunda iç ortamda azot oksitler oluşabilirler. Günümüzde kullanılan yalıtım sistemlerinden dolayı evlerdeki konsantrasyonları dış ortama göre daha yüksek olabilir. Bu yüzden özellikle bu dönemlerde iç ortam havalandırmasının çok önemli olduğunu söylemekte fayda var.” diye konuştu.
Küresel ölçekte hava kalitesi için alışkanlıklar değiştirilmeli!
Dr. Ahmet Adiller, hava kirleticilerinin oluşmasındaki asıl sebebin kentsel ve endüstriyel faaliyetler olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Bu yüzden küresel ölçekte hava kalitesini yükseltmek için öncelikle temel alışkanlıklarımızı değiştirmemiz ve tüketim seviyelerimizi azaltmamız gerekiyor. Bu tüketim özellikle enerji konusunda düşmeli. Günümüzde ısınma, ulaşım ve enerji elde etmek için kullandığımız yakıtların yanması sonucunda atmosfere ciddi miktarda azot oksitler salınıyor. Biz enerji tüketimimizi ne kadar azaltırsak, bireysel anlamda akaryakıt harcamamız ne kadar az olursa atmosfere salınan azot oksit miktarı da o ölçüde az olacaktır. Bu noktada doğrudan etkimizi azaltmak için elektrikli araçları tercih etmemiz bu seviyeleri azaltma konusunda önemli bir adım sayılabilir. Ancak bireysel anlamda yapabileceklerimiz oldukça sınırlı. Diğer çevresel kirliliklerin önlenmesi konusunda olduğu gibi bu konuda da küresel ortak tutum çok önemli.”
Fosil yakıtlara bağımlılıktan kurtulmak gerekiyor
Özellikle gelişmiş ülkelerde dizel yakıtla çalışan eski teknolojilere sahip araçların belirli bölgelere girmelerinin yasaklamaya başladığına dikkat çeken Dr. Ahmet Adiller, “Avrupa Parlamentosu ve Birleşmiş Milletler 2035-2040 yıllarına kadar araçlarda ‘Sıfır Emisyon’ hedefine ulaşma amacıyla bu tür araçların üretimini durdurma kararı alma eşiğinde. Tabii ki bu noktada elektrikli araçların kullandığı elektrik enerjisinin nasıl elde edildiği bir diğer tartışma konusu. Bu enerjinin termik santraller aracılığıyla elde ediliyor olması ancak göreceli bir ‘Sıfır Emisyon’ görünümü veriyor. Ama yine de kentsel alanlardaki trafiğe bağlı bölgesel hava kirliliğinin azaltılması konusunda geçici bir çözüm olabilir. Enerji konusunda fosil yakıtlara olan bağımlılığımızdan kurtulup yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek kalıcı ve küresel bir çözüm olacaktır.” dedi.
Uzun süre maruziyet solunum sorunları yaratabilir
Dr. Ahmet Adiller, azot dioksitin oldukça zehirli bir gaz olduğunu vurguladı ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Düşük konsantrasyonlarda akut maruz kalma ciddi bir sağlık sorunu yaratmasa da geçici öksürük, baş ağrısı, baş dönmesi ve mide bulantısı gibi belirtiler gösterebilir. Konsantrasyon arttıkça sağlık sorunları da artar. Akut maruz kalma durumunda solunan miktar arttıkça ortaya çıkabilecek sağlık sorunları, burun ve boğazda hafif tahrişten, bronşit ve zatürre gibi rahatsızlıklara hatta yüksek konsantrasyonlarda boğulmaya bağlı ölümlere kadar değişiklik gösterir. Günümüzde özellikle açık havada ölümlere neden olabilecek seviyede bir akut maruz kalma durumunun ihtimal dahilinde olmadığını söyleyebiliriz. Ancak düşük konsantrasyonlara bile düzenli maruz kalınması durumunda akciğer fonksiyonlarında bozulmalar olabilir. Sağlıklı kişilerde uzun süre maruz kalma, solunum yolu hastalıklarına ve özellikle astımı olan kişilerde semptomların şiddetinin artmasına yol açabilir.”
Korunmak için neler yapılabilir?
Atmosferde azot oksit konsantrasyonlarının yüksek olmasının asit yağmurlarının oluşumuna sebep olduğunu ifade eden Dr. Ahmet Adiller, “Bu asit yağmurları da ormanlar ve göller gibi hassas ekosistemleri ve tarım alanlarını olumsuz etkiliyor. Dış mekanda korunma ancak gaz maskeleri ile gerçekleştirilebilir. Günümüzde Covid-19 salgını dolayısıyla kullanmaya alışık olduğumuz maskeler gaz kirleticileri filtreleme yeteneğine sahip değildir. İç mekanda ise daha önce de bahsettiğimiz gibi özellikle kış aylarında evlerin sık havalandırılması, azot oksit seviyelerinin dış mekanda bulunduğu seviyelerin üzerine çıkmasını engeller. Ancak özellikle büyük şehirlerde yaşayan kişiler için bu konsantrasyonlar da uzun süre maruz kalma durumunda daha önce bahsettiğimiz kronik sağlık sorunlarının yaşanmasına sebep olabilir. Bu noktada hava temizleme cihazlarının kullanımı iç mekanda azot oksit seviyelerinin düşürülmesinde kullanılabilir. Tabii ki bu cihazların seçiminde iyi araştırma yapılmalı ya da uzman görüşlerini başvurulmalı.” dedi.