Demir çelik sektörünün hedefi "minimum karbon emisyonu"

07 Temmuz 2022 - 13:09

Türk Demir Çelik sektörü Avrupa Yeşil Mutabakat sürecinde avantajlı

 

Demir çelik sektörünün hedefi “minimum karbon emisyonu”

 

Demir çelik sektörünün ana gündemi “döngüsel çelik üretimi” 

 

Çelik üretimimizin yüzde 70’ini hurda bazlı EAF-Elektrikli Ark Ocaklı tesisler ile yapıyor olmamızın avantajı büyük

 

Yeni yatırımlar emisyon hedefleri, teknoloji ve yeşil dönüşüm üzerinde kurgulanmalı

 

Yeşil dönüşümü finanse edecek şeffaf ve etkin bir fon yapılanması zorunlu

 

Karbon emisyonlarının sıfırlanması, enerji verimliği, üretimde sürdürülebilirlik gibi kavramlar AB Yeşil Mutabakatı dönüşüm sürecinin temel taşlarını oluşturuyor.

 

Ege Demir Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği, bu dönüşüm ve uyum sürecinde üyelerine destek vermek amacıyla yerli ve yabancı iyi uygulama örneklerini, Avrupa Birliği Yeşil Mutabakat’ın demir-çelik sektörüne etkilerini Çelik Dış Ticaret Derneği işbirliği ve Türkiye Çelik Üreticileri Derneği katkılarıyla düzenlediği webinarda ele aldı.

 

Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreter Yardımcısı Çiğdem Önsal’ın moderasyonunu gerçekleştirdiği webinarda Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Dr. M.Veysel YAYAN ile Bilecik Demir Çelik A.Ş. Genel Müdürü Muammer BİLGİÇ bilgi ve deneyimlerini katılımcılarla paylaştı.

 

Demir çelik sektöründen son 1 yılda 2,6 milyar dolar ihracat

 

Ege Demir Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı Yalçın Ertan, “Geçtiğimiz 2021 yılı tüm çelikçiler ve Demirdışı metaller sektörü için iyi ve verimli bir yıl oldu. Bu senenin ilk altı ayının rakamlarına baktığımızda da iyi görünmesine rağmen ki biz Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği olarak geçen yıl 2 milyar 241 milyon dolar, son bir yılda da 2.6 milyar dolar ihracat rakamına ulaştık. Ancak bu yılın Nisan ayı itibariyle bilhassa Rusya’dan ülkemize gelen ve kısıtlı sayıda başka ülkelere giden iskontolu hammadde ve yarı mamuller sebebiyle üretim dengelerimiz bozulmaya başladı. Ayrıca Demir-Çelik fiyatlarındaki hızlı gerileme acaba daha da düşer mi endişesiyle talep daralmasına da sebep oldu. Buna bir de iç piyasadaki talep azlığını da ilave etmek lazım.” dedi.

 

Firmalarımız gelişmelere hızla adapte oldu, sektörümüzü güçlendirdi

 

Ertan, “Dünya çelik sektörü 2018 yılından beri korunmacı önlemler sebebiyle zor bir süreç içerisindeyken 2020 yılında ilk yarısında pandemi sebebiyle yaşanan daralmanın ardından ikinci yarıda, biriken talep hem hammaddede hem de nihai üründe fiyat artışlarına sebep oldu. Hali hazırda tedarik zincirlerinde yaşanan bozulmalarla birlikte sıkıntılar 2021 yılında da devam etse de ihracatçı firmalarımız yaşanan gelişmelere hızla adapte olarak sektörü yeniden güçlendirmeyi başardı.” diye konuştu.

 

Ticari ilişkilerin sekteye uğramaması için karbon düzenlemesi ciddi bir şekilde ele alınmalı

 

Yalçın Ertan’a göre hammadde fiyatlarındaki ani değişiklikler, enerji krizi, Ukrayna-Rusya savaşı; iç piyasada ekonomik değişimlerin yanı sıra Yeşil Mutabakat’a sağlanacak uyum ve sınırda karbon düzenlenmesinin hayata geçirilmesi ile ihracatçıların maliyetlerinde meydana gelecek artışlar da sektör için önemli risk oluşturuyor.

 

“Diğer taraftan, başta çimento, elektrik, demir-çelik gibi emisyon yoğun sektörlerde karbon salınımını sınırlandırıp, bu sınırı aşan üreticileri ilave bedeller getirecek olan Emisyon Ticaret Sisteminin de sektörümüzde etkisi önem arz etmektedir. AB ile ticari ilişkileri bulunan ülkeleri önemli ölçüde etkileyecek olan bu dönüşüm sürecinde, ticari ilişkilerin sekteye uğramaması için karbon emisyonları konusunun ciddi bir şekilde ele alması gerekiyor. Çelik sektöründeki en önemli ticaret ortaklarımızdan birinin AB olduğu göz önüne alındığında karbonsuzlaşma konusunda güncel gelişmelere ayak uydurulmaması durumuna Türkiye’nin avantajlı pozisyonunu kaybetmesi olası.”

 

Gelişmeleri çok yakından takip ettiklerini, yeni duruma adapte olabilmek için çalışmalar gerçekleştirdiklerinden bahseden Ertan sözlerini şöyle tamamladı:

 

“Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında sınırda karbon vergisi gibi yeni uygulamalar ile başta demir-çelik, kimya, otomotiv, tekstil olmak üzere birçok sektörümüzün ihracatının ve rekabet gücünün etkileneceğini biliyoruz. Yapılan çalışmalar bu sürecin bize olası yıllık maliyetinin 1,8 milyar dolar seviyelerine çıkabileceğini gösteriyor. Ülkemizin 2053 sıfır emisyon hedefi çerçevesinde de hepimizin bu sürece ayak uydurması gerekiyor. Bu doğrultuda atacağımız istikrarlı adımların, giderek küresel boyuta ulaşması düşünülen bu yeşil dönüşümde bize fayda sağlayacağı açıktır.”

 

Avrupa Birliği’ne ihracat miktarına göre emisyonda en sorumlu ülkelerden biri Türkiye

 

Türkiye’nin kişi başına emisyon miktarının yüzde 4,4 olduğunu söyleyen Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Dr. M.Veysel YAYAN, dünyanın en büyük iki emisyon üreticisinin yüzde 14,4 ile ABD, yüzde 7,1 ile Çin olduğunu söyledi. 

 

“Yeşil kalkınma için 3 milyar dolarlık finansman oluşturuldu. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması kapsamındaki ürünlerin Avrupa Birliği’ne ihracat miktarına göre baktığımızda en sorumlu ülke Rusya, ikinci Çin, üçüncü ise Türkiye. Önümüzdeki dönemde karbon düzenlemesi kapsamında sorunlarla karşı karşıya kalacağımızı öngörüyoruz. 2030 yılı itibariyle yüzde 21 yani 246 milyon tonluk düşüş yapmamız gerekiyor. Karbon maliyeti 352 milyon euro yani 400 milyon dolar civarında.” 

 

Yenilenebilir enerji yüzde 62’yi aşacak, devlet teşvikleri açılmalı

 

Türkiye’nin güneş ve rüzgar enerjisinde ciddi bir ivme kaydettiğine dikkat çeken Yayan, rüzgar enerjisinin payının toplamda yüzde 10, güneş enerjisinin payının ise yüzde 4 olduğunu açıkladı. 

 

“Hem güneş enerjisinde hem rüzgar enerjisinde daha düşük maliyetlerle yoğun üretim imkanları var. Hem rüzgar ve güneş enerjisinde hem de DRI yatırımlarında devlet teşviklerinin açılması gerekiyor. Avrupa ciddi teşvikler veriyor. Türkiye’nin bunu kendi uygulamalarına yansıtması lazım. Taş kömürü ve doğalgaz ile ilgili kapasite de yavaşlama, hidrolik, rüzgar ve güneş enerjisinde artış var. 2050 yılına kadar yenilenebilir enerjinin yüzde 62’nin üzerine çıkacağı öngörülüyor.”

 

Türk çelik sektörü ve AYM

 

 Türk çelik sektörünün yeşil mutabakat hedeflerine uyum çalışmalarının devam ettiğini ve bu kapsamda son 15 yıl içerisinde baca gazlarının kontrol altına alınmasına imkan sağlayan sistemlerin devreye alındığını söyleyen Veysel YAYAN, Türkiye’de bir Emisyon Ticaret Sisteminin (ETS) kurulması ve ETS gelirlerinin, yeşil dönüşüme yönelik yatırımlar yapan sektörlere finansman kaynağı oluşturulacak şekilde tahsis edilmesine ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. 

 

“Karbon kaçağı riski altında olduğu düşünülen enerji yoğun sektörler için ücretsiz tahsisatlar verilmesi gerekmektedir. YEKDEM ve Çevre Katkı Payı uygulamaları ile oluşturulan fonlardan ve bütçeden Daha şimdiden destek sağlanarak, sera gazlarının azaltılması için yatırımların yapılması önemlidir. Mevcut durum itibariye hurda ithalatında daha seçici davranılmakta ve empüritelerin giderilmesi konusunda geliştirilen teknolojik uygulamaları kullanılmaktadır. Proses verimliliğini artırıcı tedbirler alınmaktadır. Entegre tesislerde hurda kullanımının artırılması için gerekli çalışmalar yapılmaktadır.” 

 

Elektrikli Ark Ocakları için tasarlanmış yapay zeka tabanlı teknoloji

 

Elektrikli ark ocaklı tesislerde hammadde olarak DRI, HBI kullanım olanaklarının değerlendirilmesi gerektiğine değinen Yayan sözlerine şöyle devam etti:

 

“Entegre ve elektrikli ark ocaklı tesislerde yakıt ikamesi olarak hidrojen kullanımı teknolojileri araştırılmalı ve geliştirilmelidir. Elektrikli ark ocaklarında verimlilik artırıcı projeler (ArcSpec Projesi) Elektrikli Ark Ocakları için tasarlanmış olan yapay zeka tabanlı teknoloji ocak içerisindeki ışık (ark, alev, erimiş cüruf) kaynaklarından gelen ışığı Optik Emisyon Spektroskopisi (OES) ile gerçek zamanlı ölçerek proses parametrelerinin kontrolünü sağlamasından yararlanılmaktadır. Bu kapsamda Türk Çelik Sanayi bazı yenilikçi teknolojileri araştırmakta ve fizibilite çalışmaları yapmaktadır.”

 

Türk çelik sektörü AB çelik sektörüne göre, daha avantajlı konumda

 

Yenilikçi dekarbonizasyon projelerinden bahseden Veysel Yayan, bunları hidrojen bazlı DRI üretimi, doğalgaz ile hidrojen üretimi, kömür yerine,hidrojen kullanımı, karbon yakma karbon depolamayla ilgili projeler olarak sıraladı. 

 

“Üretimin yüzde 71’ini elektrikli ark ocaklarında yapıyoruz. Dünyanın her yerinde hurda ile çelik üretiminde eğilim ortaya çıktı. Cevherden üreteceksek bile hidrojen kullanarak yapalım. AB’de ark ocaklı tesislerin oranı yüzde 40 entegre tesislerin oranı yüzde 60. Yeşil mutabakata uyum açısından Türk çelik sektörü AB çelik sektörüne göre, daha avantajlı konumda. 2021’de AB’den 13 milyon ton hurda ithalatımız var. Ancak hurda ithalatımızda düşüş eğilimi söz konusu.”

 

Hurda ihracatının yasaklanması kesinlikle yanlıştır

 

Yayan, “AB’nin hurda ihracatına yasak getirmesi, Dünya Ticaret örgütü kurallarına ve AB ile aramızdaki anlaşmalara aykırılık taşıyacak ve AB’nin yeşil mutabakatı değil, kendi çelik sektörünü korumayı öncelikli hedef olarak gördüğünü ortaya koyacaktır. Bu yönüyle, AB’nin imajını zedelemekle kalmayacak, Yeşil mutabakat hedeflerine ulaşma çabalarını da olumsuz yönde etkileyecektir. Sınırda karbon vergisi uygulaması ile esasen denetlemekte olan bir hususu gerekçe göstererek, hurda ihracatının yasaklanması kesinlikle yanlıştır. AB komisyonu bu ölçüsüz ve haksız kararı almamalıdır.” dedi. 

 

Küresel emisyonun yaklaşık yüzde 8’i çelik üretimi kaynaklıyken Çin’de bu oran yüzde 15 

 

Çelik endüstrisinin toplam küresel sera gazı emisyonunun yüzde 8’ini oluşturduğunu açıklayan Bilecik Demir Çelik A.Ş. Genel Müdürü Muammer BİLGİÇ şunları söyledi:

 

“2020-2050 arası hurda arzının 3,5 kat büyüyeceği öngörülüyor. Artacak talebin fiyatlara yansıması ve bulunabilirliğin azalması Türkiye çelik sektörünün önündeki en önemli risktir. Klasik çelik üreticilerinin payı 1995’ten bu yana yüzde 83’ten yüzde 43’e düşmüştür. Karbon emisyonu açısından en sorunlu proses olan YF/BOF, dünya toplamının yüzde 73,3’ünü üretmektedir. Bu proses ile Çin ve Hindistan gibi ülkelerde 1995’te 129 milyon ton üretilirken 2015’te 914 milyon ton üretilmiştir. Çelik üretimindeki artışın çoğunluğunun fosil yakıtlı teknolojilerle gerçekleşmesinin, küresel emisyon düzeyine yıkıcı bir etkisi olmuştur. Biz yüzde 30 cevherle, Çin dışı dünya yüzde 50, AB ise yüzde 52 cevherle üretim yapmaktayken, Çin yüzde 90’lardan aşağı inmeye çalışıyor. Küresel emisyonun yaklaşık yüzde 8’i çelik üretimi kaynaklıyken Çin’de yaklaşık yüzde 15’i çelik üretimi nedenlidir.”

 

Çelik üretimimizin yaklaşık yüzde 70’ini hurda bazlı EAF-Elektrikli Ark Ocaklı tesisler kullanarak yapıyor olmamızın avantajı büyük

 

Bilgiç, çelik üretimi için karbonsuzlaşma sürecini; enerji tipleri, yeni enerji türlerinin dikte ettirdiği hammadde tipleri ve yeni enerji ile yeni hammmadde kombinasyonuna uygun üretim teknolojileri dönüşümü olarak tanımlıyor.   

 

“Türkiye’de 2017’den beri sera gazı emisyonu doğrulama mekanizması çalışmaktadır. Bu mekanizma AB’nin uygulayacağı sera gazı tespit mekanizmasına paraleldir. Kapsam 1 direkt olarak prosesten kaynaklanan emisyonları, Kapsam 2 bu prosesi oluştururken satın aldığınız enerji kaynaklarının kaynağındaki gömülü emisyonları, kapsam  3 ise   lojistik ve diğer girdi ve hizmetlerdeki emisyonları  içerir. Türk   ark ocaklı çelik sektörünün   1 ton çelik için her üç kapsamda ortalama     0.8-1.2 ton karbondioksit emisyonu olduğunu  tahmin ediyorum.  Bunun yüzde 30’u Kapsam 1’den üretimden, yüzde 35’i Kapsam 2’den indirekt emisyondan, yüzde 30’u ise Kapsam 3’den lojistik sürecinden geliyor. Ark ocağında emisyonun yüzde 50’si hurda, yüzde 28’i doğalgaz, yüzde 22’si karbon esaslıdır. Çelik üretimimizin yaklaşık yüzde 70’ini hurda kullanarak yapıyor olmamızın getirdiği avantaj büyüktür. AB çelik üretim ortalamasının yüzde 42’si de hurda temellidir ve hızla dönüşmektedir. Mevcut yapımız sadece dönüşümün maliyetini ve süresini etkiler ancak sonucu etkilemeyecektir, hedef mutlaka sürdürülebilir minimum karbon emisyonudur.”

 

Türkiye, elektrik üretimi emisyon düzeyinde Avrupa, G20 ülkeleri hatta dünya ortalamasının üstünde

 

Klasik ark ocağı çelik yapım prosesinde bir paradigma değişimi gerektiğinin altını çizen Muammer Bilgiç’e göre daha düşük elektrik enerjisi tüketimi ve yüksek kimyasal enerji kullanımı yerine, daha yüksek metalik ve enerji verimliliği ve daha düşük emisyon dönemi başlamalıdır.

 

“Kapsam 2 elektrik üretimi emisyon düzeyimiz büyük sorundur. Türkiye; Avrupa, G20 ülkeleri hatta dünya ortalamasının üstündedir. Çelik yapımı prosesinde malzeme ve enerji verimliliği etkisi en yüksek önlem olacaktır. Bu hedefe ulaşmada sadece yenilenebilir enerjiye geçiş yeterli değildir, döngüsel çelik yapımı ve döngüsel ekonomi yeni paradigmanın adıdır. Yüzde 70 elektrikli ark fırınlarında çelik yapım teknolojisi profilimiz dönüşüm maliyetimiz açısından avantajdır. Kapsam 1 emisyon düzeyimizin, döngüsel çelik yapımı ve proses tercihlerimizle düşürülmesi, olası yatırım ve dönüşüm maliyetlerini karşılayacak kazançları bile sağlayacaktır. Döngüsel çelik yapımı, sıfır atık, yüksek hammadde, katkı malzemesi performansı, yüksek ömürler, yüksek enerji verimliliği doğrudan düşük emisyon ile sonuçlanır.”

 

178 trilyon dolar iklim değişikliği nedeniyle kaybedilebilir

 

Bilgiç, “YF/BOF rotasının çok ciddi dönüşüm maliyeti sorununa karşı ark ocaklı rotanın en önemli sorunu; ülke elektrik emisyon değeri, hurda yeterliliği ve hurda kullanım oranının çelik türlerini sınırlamasıdır. Kapsam 1 emisyon düzeyi metalik ve enerji verimliliğinin bir fonksiyonudur. Bu noktada elektrikli ark ocaklarında ve tüm çelik üretimi prosesinde bir paradigma değişimi zorunludur. Yüzde 70 ithal hammadde lojistik emisyonu sorununu büyütecektir. Çelik dünyası teknolojik değişim ve enerji tipi değişimi anlamında çok maliyetli bir döneme girmiştir. Bu dönüşümün maliyetinin fiyatlara yansıması çok doğal olacaktır. Karbonsuzlaşma için teknolojik çözümler vardır, gerekli olan farkındalık ve kararlılıktır. Unutmayalım iklim değişikliğinin maliyeti çok yüksektir, 500 trilyon dolarlık dünya ekonomik varlığının 178 trilyon dolarlık kısmının iklim değişimi ile kaybolacağı öngörülüyor.” dedi.

 

Karbon vergisi, emisyon ticaret sistemi, finansman, yeni bir fon yapılanması kurulmalı

 

Muammer Bilgiç, küresel çelik üretimi kapasite fazlasının 500 milyon ton civarında olmasının kaynakların verimli kullanılması için yeniden kapasite düzenlemelerinin ve verimsiz olanların devre dışı kalmasının ne kadar zorunlu olduğunu gösterdiğini anlattı.

 

“Yaşanacak dönüşümün en kritik sorunu nasıl finanse edileceğidir. İklim Şurasında bile olası karbon vergisinden oluşturulacak fonların sadece yüzde 50’sinin dönüşüme ayrılmasının önerilmesi şaşırtıcıdır. Ülke içinde karbon vergisi emisyon ticaret sisteminin kurulması zorunludur. Tüm ithalattan sınırda karbon vergisi uygulaması dönüşümün finansmanı için düşünülmelidir, YEKDEM Çevre Katkı Payı ve diğer dönemsel vergi uygulamalarından farklı yönetilecek ve bilgi temelli dönüşümü finanse edecek şeffaf ve etkin bir fon yapılanması zorunludur.”

 

Yeni yatırımlar emisyon hedefleri, teknoloji ve yeşil dönüşüm üzerinde kurgulanmalıdır 

 

Bilgiç, “Çelik üretiminde maliyetlerin çok artacağını, ülkelerin yenilenebilir hammadde kaynaklarını koruma yoluna gideceğini, korumacılığın artacağını öngörebiliriz. Hammadde, lojistik ve enerji verimliliğinin artması zorunludur.  Yeni yatırımlar mutlaka emisyon hedefleri ve bu dönüşümü sağlayacak uygun teknolojileri ve prosesleri dikkate almalıdır. Yerli kaynaklardan düşük emisyonlu proseslerle alternatif hammadde üretimi yaşamsal gelişme konusudur. Yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş en önemli konudur.  Karbonsuzlaşma dönüşümünde, her anlamda verimlilik artışı belirleyici konudur.” diye sözlerini noktaladı.