18 Ekim Dünya Menopoz Günü
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı’nda görev yapan Opr. Dr. Necip Deniz, menopozun vücudun bütününü etkileyen hormonal bir durum olduğunu söyledi.
18 Ekim Dünya Menopoz Günü nedeniyle bir açıklama yapan Opr. Dr. Deniz, “Menopoz kelimesi Eski Yunanca men (ay) ve pausis (durmak) kelimelerinin birleşmesi sonucu oluşan ve adet kanamasının durmasını anlatan bir sözcüktür” dedi.
Menopozun aslında klinik bir tanı olup kadının bir yıl aralıksız olarak adet görememesi olarak tanımlandığını kaydeden Opr. Dr. Deniz, şu bilgileri verdi:
“Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği’nin verilerine göre dünyada ortalama menopoz yaşı 51 yaş olarak bildirilmekle birlikte kadınların yüzde 95’i, 45-55 yaş arasında menopoza girmektedir. Kadınların yüzde 5’i, 55 yaşından sonra (Geç), yüzde 5’i, 40-45 yaş arasında, yüzde 1’i de 40 yaşından önce (Erken) menopoza girmektedir. Ülkemizde ise menopoz yaşının ortalama 46-48 yaş aralığında olduğu bildirilmektedir.”
MENOPOZ TÜRLERİ
Opr. Dr. Deniz, menopoz türlerini şöyle sıraladı: “Yaş ile birlikte tükenen hormonlar neticesi kadının adetten kesilmesi ‘beklenen menopoz’ süreci iken; gereklilik halinde yapılan ameliyatlarla rahim ve yumurtalıkların alınması ‘cerrahi menopoz’ olarak adlandırılmakta, gereklilik halinde yapılan kemoterapi ve radyoterapi işlemleri nedeniyle yumurtalıkların etkilenip işlevlerini yitirmesi neticesi gelişen menopoz türüne de ’medikal menopoz’ denilmektedir.”
MENOPOZUN BELİRTİLERİ
Menopoz öncesi en sık bulgunun adette yaşanan düzensizlikler olduğunu ifade eden Opr. Dr. Deniz, menopozun diğer belirtileriyle ilgili şunları söyledi:
“Bununla beraber ateş basmaları, cinsel istekte azalma, psikolojik değişiklikler, depresif durum, uykusuzluk, idrar kaçırma ciltte yaşlanma belirtileri menopoza giriş döneminde en sık görülen olumsuzluklardır. Menopoz sonrası ise kalp hastalıkları, inme riski, demans/Alzheimer, kemik erimesi gibi sağlığı tehdit eden ciddi hastalıkların görülme ihtimalleri artmaktadır.”
MENOPOZ VÜCUDUN BÜTÜNÜNÜ ETKİLEYEN HORMONAL BİR DURUMDUR
Menopoz başlamadan yıllar önce yumurta kalitesinin düşmesine bağlı salgılanamayan progesteron hormonu ve yıllar içinde tükenen östrojen hormonu neticesi tüm vücudun etkilendiğini belirten Opr. Dr. Deniz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kalp, beyin, kemik sağlığı öncelikle etkilenen sistemlerdir. Ateş basmalarının çok yoğun olması kemik yıkımının daha hızlı olacağının göstergesi olarak kabul edilmektedir. Vajinal kuruluk, cinsel isteksizlik gibi problemler aile içi sorunlara yol açmaktadır. Beraberinde yaşanan idrar kaçırma gibi durumlar sosyal problemler oluşturmaktadır.”
MENOPOZA GİRİŞ DÖNEMİNDE YAPILMASI GEREKENLER
Opr. Dr. Deniz, “Menopoza giriş döneminde tam jinekolojik muayene, mamografi gerekirse meme USG, smear testi gibi kanser tarama tetkikleri, kemik ölçümü ayrıca kan yağları, kan şekeri, tansiyon ölçümleri ile kalp hastalıkları açısından değerlendirilme yapılmalıdır” diye konuştu.
MENOPOZ TEDAVİSİ
Menopozun hormonların tükendiği bir hastalık olduğu için hormonların yerine konulması şeklinde tıbben Hormon Replasman Tedavisi denilen protokollerle uygulandığını anlatan Opr. Dr. Deniz sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yıllardır süren tartışmalar yapılan bazı çalışmalar hormon tedavilerinin bazı kanser türlerini arttırdığını bildirmekle birlikte ancak konuyla ilgili bir kesinlik bulunmamakta; çalışmalar şüpheden öteye gidememektedir.
Konuyla ilgili kesinlik bulunmadığı için hastanın sorunları detaylıca değerlendirilmeli riskler anlatılmalı hekim ve hasta ortak bir karar verip gerekli önlemler alındıktan sonra Hormon Replasman Tedavisi başlamalıdır. Özellikle meme ve serviks taraması yapılmalı sonrasında tedavi konuşulmalıdır.
Menopoz tedavisi tek başına ilaç tedavisinden ibaret olmamalıdır. Öncelikle hastanın kilo kontrolü çok önemlidir. Haftada 3-4 gün 20 dakikalık tempolu yürüyüşler mutlaka yapılmalıdır. D vitamini, Magnezyum, Omega 3, Resveratrol, Chia ve keten tohumu mutlaka beslenmeye eklenmelidir. Sigara mutlaka bırakılmalı, alkol kullanımı mümkün olan en az düzeye indirilmelidir.
Kişi asla kabız kalmamalı, günde en az 1 kez büyük abdest yapmalıdır. Dirençli kabızlıklarda probiyotik ve prebiyotik destekleri mutlaka kullanılmalıdır. Düşük karbonhidrat tüketimi, proteinden zengin lifli bol sebzeli beslenme, sağlıklı yağların kullanımı başta zeytinyağı tüketimi ile kan şekeri kontrolü sağlanmalıdır.”
HORMON REPLASMAN TEDAVİSİ
Klasik ilaç kullanımının riskleri ile ilgili tartışmaların, tedavi yönetiminde daha az hormon metaboliti oluşturarak daha az yan etki gösteren uygulamaların ön plana çıkmasını sağladığını kaydeden Opr. Dr. Deniz, sözlerini şöyle tamamladı:
“Hastanemizde Amerika ve Avrupa’da popülaritesi hızla artmakta olan “Biyoeşdeğer Hormon” uygulamalarını kullanmaktayız. Biyoeşdeğer hormon vücutta salgılanan hormonlara birebir eşdeğer preparatların kullanmasıyla olmaktadır. Yan etkileri en aza indirerek daha güvenli bir hormon terapisi yapmaktayız. Yakın hormon takibi ile en uygun dozları sağlamakta bu süreçte kadınlara hem beden hem de ruh sağlığı açısından konforlu bir hayat sunmaktayız.”